-->

31 Temmuz 2009 Cuma

Megan Fox

Bajka


Müzik merkezli yazılarıma güzel bir sesle devam etmek niyetindeyim. Tanıtacağım kişi, uzun süredir beğeniyle takip ettiğim ve en sonunda hakkında birkaç şey yazma gerekliliği hissettiğim bir yüz. Kendisine Bajka deniyor. Resmi dilde Bajka Pluwatsch. Aynı zamanda kendisinin, "peri masalı" ve "müziğin & edebiyatın tanrıçası" manalarına gelen özel isimlerle anıldığını da söyleyelim. 1978 Hindistan doğumlu olan Bajka, güzel sesli bir şarkıcı. Sadece şarkı söylemiyor, şiir de yazıyor. Yazmakla da kalmayıp çeşitli ülkelerde etkinliklere katılıyor. Şiire merakı ve etkin bir şekilde bu işle ilgilenmesi, Güney Afrika'da başlıyor. Kim bilir belki de bu yüzden, kendisini Asya ve Afrika'da daha özel hissettiğini söylüyor. Zaten çocukluğunu da tamamen ailevi sebeplerden ötürü Portekiz ve Güney Afrika dolaylarında geçiriyor. Şiir kısmını bir tarafa bırakarak, müziğine dönelim isterseniz.

Şarkı söylemeye bir kilisede başladı Bajka. Daha sonra müzik, onun yaşamını şekillendirdi, belki de o müziğin etrafında şekil aldı. İkisi de mümkün tabii. Müzik sayesinde birçok ülkeye seyahat eden Bajka, birçok farklı yaşamla ve kültürle karşılaştı. Bu durum müziğine olumlu anlamda yansımalar yapmış olmalı ki, sesini duyunca güzel duygulara kapılıyor insan. Benim kendisi dinlememse, Radio Citizen'in Berlin Serengeti albümünde seslendirdiği Voices şarkısıyla oldu. Daha sonra üzerine düştüm bu sesin. Bajka'yı daha yakından tanımaya çalıştıkça anladım ki, kendisi tam bir müzik kadını. Diskografisi oldukça geniş. Ama hiç solo albümü yok! Birçok sanatçının albümüne konuk olmuş. Bonobo, Radio Citizen, Beanfield, Ben Mono, Mich Gerber, Sola Rosa ve Eastenders gibi isimler, Bajka'nın beraber çalıştığı müzisyenlerden sadece birkaçı. Eğer Bajka'yı tanıyanınız varsa bu kesinlikle Bonobo sayesindedir diyebilirim. Benim aksime çoğu kişi, Bonobo'nun 2006 çıkışlı Days to Come albümüyle sevmişler onu. Çünkü, söz konusu albümün 4 şarkısında vokallik yapmıştı Bajka. Özellikle Walk in the Sky ve Days to Come şarkıları kusursuza yakındı. Zaten Bonobo'nun albümündeki o jazz, funk birlikteliği en çok Bajka'nın işine gelmişti. Kulağa garip ama güzel gelen Bajka'nın aksanıyla, şarkılar güzel bir kimliğe bürünmüş oldu. Bajka'nın dilediğince yönetebildiği o cazımsı ses tonu her şeyi anlatıyordu aslında. Nitekim artık onun yer aldığı albümlerin ederi herkese göre artıyor, daha da artacak.

Özellikle "Walk in the Sky" benim gözdem. Aşağıdaki play tuşuna dokunarak bir ön bilgi edinebilirsiniz mesela. Bu kadının çoğu şarkısını beğenerek dinliyor ve soul'ını hissediyorum denebilir. Walk in the Sky'dan sonra Lady Love, Days to Come, El Cielo, Voices, Nightlite, Suburban Resident ve Between the Lines sıklıkla dinlediğim Bajka güzellikleri. "Bu Bajka bir başka arkadaşlar" diyerek ve kendisinin de söylediği üzre "music is the healer" lafına katılarak son veriyorum yazıma. Keyifli dinlemeler.

Bajka @ My Space
Bajka - El Cielo
Bajka - Days to Come

30 Temmuz 2009 Perşembe

Elano Blumer @ Galata Saray


Gece 03:45'te öğrendiğim bir haberdi bu. Haldun Üsttünel'in gece operasyonuydu diğer bir deyişle. Ayıla bayıla izlediğimiz Elano Blumer sarı kırmızı olmuştu işte. Haberi alır almaz çılgınlar gibi sevindim. Bir aksilik yaşanmazsa, takımımıza çok şeyler katacaktır 4 sene içinde. Hoş geldin Elano. Ha bir de boşuna açmadık biz o pankartı be abicim: In Haldun we trust:)

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Ali Sami Yen


Bizlere miras olarak kalan büyük Galata Saray'ın büyük kurucusu Ali Sami Yen'i, vefatının 58. yılında saygıyla analım...

2288


"2288 nedir" sorusunun cevabı verilmiş bugün Galata Saray'ın Resmi Sitesi'nde. İsmine yepyeni bir site açılarak hem de. Son derece gösterişli ve orijinal bir havası olan sitede, Can Atilla'nın fetih marşını ve Müşfik Kenter'in güzel yorumunu işitmek de çabası. Galata Saray'ın köklerine uzanan bir yolculuk için çekinmeyin, siz de buyrun.

28 Temmuz 2009 Salı

The Black Hole


2003'ten beri hizmet veren ve geniş film yelpazesiyle dikkat çeken, kısa film ağı The Future Shorts'ta rastladığım, The Black Hole adlı filmi takdim etmek istiyorum sizlere. 2008 yapımı olup 3 dakika uzunluğundaki kısa filmimiz, son derece merak uyandıran cinsten. Güzel ve enterasan bir konuya sahip. "Keşke başroldeki adam ben olsam" diyorsunuz bir an için. Ama tabii filmimizin sonuyla beraber keşke lafımızdan eser kalmıyor:) Bir yandan insanların doyumsuzluğunu da işaret eden kısa filmin yazar ve yönetmen ikilisi Philip Sansom & Olly Williams oluyor. Oyuncumuz ise Napoleon Ryan. The Future Shorts bünyesindeki diğer filmleri, sitenin YouTube kanalından izleme imkanınız var. Hepsi bu:) İyi seyirler.

The Black Hole @ IMDb

2009-2010 Sezonu Galata Saray Formaları


Bu sezonun formaları daha evvelden gözümüze iliştiğinde, çoğu kimse beğenmediğini açıkça söylemişti. Dünkü forma tanıtım gecesi sonrasında da farklı yorumlar gelmedi taraftardan. Yine birçokları beğenmedi. 3 farklı renkle sunuldu formalarımız: Parçalı, beyaz ve mor. Öncelikle parçalıdan başlayalım söze. Geçen yılki parçalımızı bayaa bir sevip beğenenlerdenim ben de. Bu yıl ise o beklentimi karşılayamadı klasik formamız. Özellikle Avrupa Kupası maçlarında tercih edileceğini düşünüyorum parçalının. O yüzden forma konusunda bir süreklilik kazanılmasını düşünüyorum. En azından ana sabit formamızda bu böyle olmalı. Bundan 10 yıl evvelki Avrupa Kupası maçında hangi parçalıyı taşıyorsak sırtımızda, 10 yıl sonraki parçalımız da ona paralel olmalı. Hani göğüs reklamıdır, şudur, budur gibi detaylara girmiyorum. Biz taraftarlar parçalı dendi mi, Metin Oktay'ın önce sarısını sonra kırmızısını görmek isteriz. Renklerin yerini değiştirmenin mantığı yok bana kalırsa. Ayrıca parçalının fotoğraflardan görebildiğimiz kadarıyla kaliteden yoksun olduğunu da anladık. Her şeye rağmen Çadır'a uğrayıp ilk alacağımız forma olacaktır parçalı.

İkinci formamız düz beyaz. Keita'ya yakıştığını düşünüyorum. Beyaz iyidir her zaman:) Bir de herkesin diline dolanan mor formalar var. Türkçemize deyim kazandırma sevdalıları pek bir sevdi bu formayı! Onların sevgisi kötü huylu olsa da, ben cidden beğendim. Turkcell Süper Ligi'nde pek tabii kullanılabilir. Ama yukarıda da bahsettiğim gibi Edirne'yi geçtikten sonra hafızalardan silinmesi gereken bir forma bu. Forma tanıtım gecemiz de ilk başlarda iyi başlamasına karşılık daha sonra o büyüsünü kaybetti. Müşfik Kenter'in sesiyle 2288 tarihine, Galatlar'a atıfta bulunmak çok güzeldi. Gecede, mor renkli formamızın asaleti simgelediğini, etimolojik açıdan "Galata" sözcüğünün geçmişini vurguladığını ve bu sebeple de 2288 olarak adlandırıldığını herkeslere duyurmaları gayet iyi oldu. Mikrofon sahibi Cem Davran'ın sululuğu aşırıya kaçsa da ben mankenleri görememenin üzüntüsünü yaşıyorum hala:)

Tanıtım gecesine ilişkin ayrıntıları okumak için şu rotayı izleyebilirsiniz. Formalarsa şu an itibariyle satışta. Edinmek istersiniz bilirim:) Onun için en yakın GS Store'lara ya da netten şuracığa bakınabilirsiniz. Son olarak parçalımızın iç yakasında yer alan şu sözle kapayalım post'umuzu: "Ali Sami Bey'lerin, Hasnun'ların, Metin'lerin ahvadıyız; bu ülkede hem sporun, hem irfanın ecdadıyız."

26 Temmuz 2009 Pazar

Bolt Bildiğimiz Gibi


Acaba rekor gelir mi diye meraklanıyorduk, ama olmadı. Jamaikalı Usain Bolt, Londra Grand Prix'i 100 metre finalinde 9.91'le yine zafere koştu. Halbuki biz 9.54 bekliyorduk. Olmadı dedik, fakat olmayacak demedik! Bir ay sonra Dünya Şampiyonası başlayacak. Tyson Gay Bolt'a bileniyor. Hatta Londra'da 200 metreyi kazandı, moral buldu. Ama bir gerçek var. Bu Usain Bolt herkesten çok farklı. Şu an için ona bir rakip göremiyorum ben. Bolt, ne zaman isterse -ki bu yüksek ihtimalle büyük şampiyonalar veya Olimpiyatlar olur- o zaman rekorunu geliştirebilecek güce ve enerjiye sahip bir atlet. En iyisi biz, rekorun ne zaman geliştireleceğini bekleyip görelim.

2009 WNBA All-Star


Genelde kimse NBA gibi bir şov dünyası varken WNBA maçı seyretmez. Haklı nedenleri vardır elbette, ama ben izlerim. Çünkü kadınların yaptığı her sporu sorgusuz sualsiz takip etme yetisine sahibimdir:) Dün gece 2009 WNBA All-Star maçı vardı Ntv Spor'da. Açtım biramı oturdum izledim. Gayet de güzeldi. Türkiye Ligi'nden tanıdık isimleri görmek ayrıca güzeldi. Onlardan halen Galatasaray forması giyen Sophia Young, 17 dakika görev alıp şu istatistikleri tutturdu: 2 sayı, 2 asist ve 7 ribaund. Young'ın da formasını giydiği Batı Karması, maçı 130-118 kazandı. Maçın en skorer ismi 22 sayıyla Batı Karması'ndan Swin Cash oldu. Ayrıca kendisi gecenin MVP'si seçildi. Maçın son anlarında ise Doğu Karması adına müacadele eden Sylvia Fowles'ın smacı da görülmeye değerdi.

24 Temmuz 2009 Cuma

Bolt Bir Rekor Daha İstiyor


100 metrenin rekortmen atleti Usain Bolt, bugün tekrar pistlerde. Aviva Londra Grand Prix'inde yarışacak olan Bolt, verdiği bir demeçte 9.54 yapabilirim diyerek herkesi heyecanlandırmıştı. 9.69'dan 9.54'e inebilecek mi bilmiyorum, ama Asafa Powell ve Yohan Blake ikilisi, onu zorlarsa yeni bir rekor gelebilir o vakit. Bu akşam başlayacak olan organizasyonun, saat 19:45'ten itibaren Ntv Spor'dan naklen izlenebileceği bilgisini de dipsos olarak buraya düşelim.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Ceza Röportajı


Türkçe Rap müziğin önde gelen isimlerinden biri olan Ceza ile Hiphoplife ailesi olarak güzel bir video röportaj gerçekleştirdik. "Açık Ara Bul Kon" klibi çekimleri sırasında yaptığımız söyleşide Ceza, yeni albümü, Evin Delisi projesi, Fanta Gençlik Festivali ve askerlik konusu başta olmak üzere birçok konuya değindi. Meraklılara iyi seyirler efendim.

Ceza @ My Space
Ceza @ Hiphoplife

21 Temmuz 2009 Salı

Sevdiğim Replikler #07


Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye,
Zaman ki sana hasta oldu; incelikli haytasın.
Raksederken mahallenin maşallahı, eyvallahı,
Güzelleş be oğlum, şimdilik ölümüne kadar hayattasın.
Şimdilik, ölümüne kadar hayattasın...

*Ağır Roman

2010


Hayatta en sevmediğim şeylerin başında illaki alışkanlıklar gelir. Daha sonrasında ise meraklar. İşte başladılar bile. Şimdiden o meraklarımın içinde gark oldum desem yeridir. Acaba 2010 nasıl bir yıl olacak benim için. Neler götürüp neler getirecek dersin?..

January Jones Röportajı


Aşık olunası kadının, hadi tamam daha net olalım; aşık olduğum kadının güzel bir söyleşisini müjdeleyen bir mail aldım dün Interview Magazine'den. iyi bir dizi izleyicisi olarak genelde bir dizinin karakterini, o karakteri yansıtan oyuncuyla asla özdeşleştirmem. Ama bu tabumu onun için yıktığım söylenebilir. Doğrudur, Mad Men'deki Betty Draper rolü o kadar üstüne yakışıyor ki, hiç çıkarmasa keşke diyorsunuz. Röportaja dönecek olursak, çok güzel olduğunu söylemeliyiz. January Jones'un bol bol kahkasını izlemek, şu sıcak günde bünyeme çok ferah dakikalar yaşattı:) Saçları da ne güzel olmuş öyle, çok beğendim. Röportajın bir bölümünde, özellikle dizide canlandırdığı yani 60'lardaki kadınlarla günümüzdeki kadınlar arasındaki fark sorulduğunda, kendisinin cevabı gayet güzeldi: "O zaman kadınlar daha kadınımsı gibi davranıyorlardı, şimdi ise kadınlar daha bir erkeksi." Zaten Mad Men'in 3. sezonu da yakında yayına girecek. Merakla, özlemle ve sevgiyle bekliyoruz:) Jack Nicholson'a ait söyleşinin yazılı ve orijinal metnine aşağıdan ulaşabilirsiniz. İyi seyirler ve iyi okumalar.


January Jones @ Interview Magazine

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Rachel Hurd Wood

Vedat Okyar


Gerek efendi kişiliği gerekse yaptığı düzeyli ve aklı başında yorumlarla hep takdir ettiğim bir isimdi Vedat Okyar. Bazen abartıyordu belki yorumlarını ama asla seviyesizleşmemişti kimi spor yorumcuları gibi! Ayrıca iyi bir Beşiktaşlıydı, sembollerinden biriydi BJK'nin, aşıktı takımına. Nihayetinde aşk nedir bilirdik. Bir süredir hastanede tedavi altındaydı ama malesef daha fazla dayanamadı. Vefatını öğrenince epey üzüldüm. Mekanı cennet olsun...

19 Temmuz 2009 Pazar

Tyson


Bir zamanların en ünlü ve en büyük boksörlerinden biri olarak gösterilen Mike Tyson'ın, 2008 yılında çekilen ve Cannes Film Festivali'nde Knockout Ödülü kazanan belgesel filmi Tyson, yarın akşam 22:00 sularında Ntv Spor ekranlarında olacak. Belgeselimizin yazar ve yönetmen koltuğunda James Toback bulunuyor. İzlemeniz tavsiye olunur efendim.

Tyson @ IMDb
Tyson @ Ntv Spor

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Emilie Mover


Öncelikle yeni gireceğim müzik postlarının sonuna ufak bir müzik çalar koyacağımı müjdelemek istiyorum sizlere:) Yazı içeriklerine ilave ettiğim bu aktif player sayesinde sizler, söz konusu şarkılar hakkında daha çabuk fikir sahibi olabileceksiniz.

Şimdi esas konumuz olan müziğe dönelim biz. Tanıtmaya çalışacağım isim bir kadın vokal: Emilie Mover. Kendisi Kanada'nın Montreal şehrinde doğmuş. Ufaklığından beri de müzikle iç içe büyümüş. Söylediğine bakılırsa bunda babasının fazlaca etkisi olmuş. Etkisi olduğuna şaşmamalı. Zira babası da bir müzisyen, saksafoncu. Emilie'nin 2008 yılında Balonka Records'tan çıkardığı "Good Shake, Nice Gloves" albümü aynı zamanda onun ilk albümü olma özelliğini taşıyor. Hani babasının saksafon çaldığını duyduktan sonra, ufak bir öngörüyle albümün jazz havasında olduğunu düşünebilirsiniz aslında. Bir bakıma yanılmazsınız da. Ama albümü, genel çizgisine bakarak akustik folk olarak etiketleyebiliriz. Emilie'nin güzel bir sesi var. Ama ne kadar hassasiyetle kullandığı konusunda şüphelerim var benim. Sonuçta folk dendiğinde akla bir rahatlık gelir tamam ama, biraz da vokalin yatkınlığını görmek isterdim ben! Solo gitarla hayli duygulu ve melankolik bir hava yakalanmış albümde. Kullanılan enstrümanlar da albümün tuzu biberi olmuş. Az önce bahsettiğim albümdeki o rahat hava, Patrick Greenaway'in eşlik ettiği Best I Know parçasında daha net anlaşılıyor. Tren garında şarkı söyleme hissiyatı bu olsa gerek. Bir yönden de güzel bu. Daha saf, daha yapmacıksız sonuçta.

Albümde dikkatimizi çeken parçalar en başta Ordinary Day. Grey’s Anatomy dizisinde kullanıldığı için popülerliği de var bu şarkının. Ayrıca hikayesi güzel, melodik ve kulakta yer edinebilen bir parça. No Words parçasına ise Secretcity Records tarafından bir animasyon klip hazırlanmış. İzlemek gerek kesinlikle. 11 şarkılık albümün diğer gözdeleri ise Brand New ve Mountainside olabilir. Sakin ama ruhunu kaybetmemiş bir albüm arayanlar kesinlikle ilgilenmeli "Good Shake, Nice Gloves"la. Keyifli dinlemeler.

Emilie Mover @ My Space
Emilie Mover - Brand New
Emilie Mover - Best I Know

Bi Zahmet


Fazla televizyon izleyen birisiyim dersem yalan olur, en azından gündüzleri. Geç yatma alışkanlığımdan ötürü geceleri açarım tv'mi. Abuk sabuk filmler bulurum hiç ummadığım kanallarda, hoşuma gider. Hani sizler gibi benim için de kapanmıştır tv dönemi, malum artık 90'larda değil internetteyizdir:) Ama en kötü, maç varsa yayılırım 72 ekranı cepheden gören koltuğuma.

Geçen hafta cuma günü, gece saat 11 sularında yine aynı koltuğuma gömülmüş zap yaparken Star TV'de duraksadım. Bir güldürü, daha doğrusu bir yarışma programına denk geldim. İsmi "Bi Zahmet". Yarışma programı diyorum, çünkü yarıştığından bir haber olan şakazedeler bir anda 5000 TL'lik ödülün sahibi olabiliyorlar. Ama mesele para değil, bizim açımızdan yani. "Bi Zahmet"in konsept bakımından çok farklı bir şeyler sunduğunu söylemek mümkün değil, ama şakaları yapan arkadaşın o muhteşem performansı, bu programı gözümde değerli kılıyor. Övmekten yorulmayacağım arkadaşın adı Gökhan Yıkılkan. Mükemmeler tiplemeler, çok başarılı ve cidden içten bir oyunculuk görüyoruz kendisinden. Doğaçlama yeteneği de çok ileri seviyede. Karşısındaki yarışmacıları kendisine inandırması pek de zor olmuyor bu yüzden. Yıkılkan'ın özellikle ses tonuyla birlikte çok ayrı boyutlara geçen replikleri fena koparıyor insanı. Kahkahayı basıveriyorsunuz oracıkta:) Ben 2 haftadır takip ediyorum programı. Sanırım 3 haftadır yayında, ben kaçırmışım demek ki ilk haftasını. Eğer siz de bu 3 haftalık kısmı kaçırdıysanız üzülmeyin, her hafta cuma günü saat 23:00 sularında açın tv'nizi, saat yarıma kadar kopun durun, yaz günleriniz şenlenir hiç olmazsa:) Öte yandan "Bi Zahmet"in sunuculuğunu ise Yeliz Doğramacılar yapıyor, söylemiş olalım.

Bi Zahmet @ Star TV

17 Temmuz 2009 Cuma

Reset #37


Patron'la yaptığım söyleşinin yanı sıra yine güzel ve dopdolu içeriğiyle raflardaki yerini aldı Reset Magazin. İstemeyi unutmayın:)

Reset Magazin 37. Sayı - Oku

16 Temmuz 2009 Perşembe

Manu Chao


Uzak diyarlarda bir Galata Saray taraftarı...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Mabel Matiz


Son bir aydır ne dönüyor müzik kutunda diye sorsalar cevabım, net ve bir o kadar da epik olurdu sanırım. Mabel Matiz derdim. Bir anlamı olup olmadığını bilmeden, düşünmeden. O işi birlikte yapalım isterseniz. Bir acı ses düşünelim önce. Demini almış ama. Sonra bir gitar, güzel dokunuşlarla hayat bulan bir gitar. Sonrasında sözler, renginden emin değilim ama bir güz havası olduğu açık. Bu üç şeyin birleşimi işte Mabel Matiz.

90'ların Türkçe Pop'undan aklımda birkaç mühim isim vardır hep. O isimlere bir yenisini ekledim Mabel Matiz sayesinde. İddialı bir söz gibi dursa da, aldırmıyorum işte, kuruyorum bu cümleyi. Mabel Matiz ismi tam olarak ne demektir net bir şey söyleyemem, lakin Kumral Ada Mavi Tuna romanını okuyanlar için tanıdık geldiğini söyleyebilirim. İpucumuzu vermiş olalım biz. Elimde kendisine ait 11 şarkı var. Her biri ayrı güzel. Zamanında Sezen Aksu'dan dinlemeye alıştığımız, Aysel Gürel'in sözleriyle hayat bulan İstanbul Hatırası'nı Mabel Matiz de yorumlamış. Tereddüt etmeden Sezen'inkiyle kıyaslarım bu yorumu. Bir o kadar güzel, bir o kadar içten işte. Her şarkısında nakaratlar can alıyor, en öne çıkan yönlerinden biri de bu. Filler ve Çimen ise çok özel benim için. O'ndan dinlediğim ilk şarkı nihayetinde. Her şarkıya eşlik etmem ben, meziyetim değildir. Ama işte Filler ve Çimen'i dinlerken o sözlere kayıtsız kalmak imkansız benim adıma. Beraber söylüyoruz ne güzel: "Kaybederek çoğalırsın, göz yaşının rahmeti can üstüne..." Söylese O Ben Söyleyemem, Hercai Menekşe, Kül Hece, Peruk Gibi Hüzünlü, Nazlı Ay, Şüpheli Şarkının Şairi ve Arafta ise benim diğer favori şarkılarım. Kendisiyle görüştüğümde, yakında bir müzik projesine dahil olacağını söyledi. Onun adına çok sevindim. Bittabi en çok da dinleyiciler için sevindim, güzel bir sesle tanışacaklar ne de olsa.

Bağra basılmalı efendim bu ses, bu alazalik derviş. En hakiki yorumumdur kendisiyle ilgili. Bir de canlı canlı dinlerken rakıya meze yapmak istiyorum Matiz'in müziğini. Kendisiyle Cihan Tekin'in yaptığı güzel söyleşiye de göz atmak gerek. Lafı uzatmayalım, keyifli dinlemeler.

Mabel Matiz @ My Space
Mabel Matiz - Filler ve Çimen
Mabel Matiz - Söylese O Ben Söyleyemem

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Sevdiğim Replikler #06


-Burası için en güzel lafı Sadık Hoca söylemişti kardeşim.
-Ne demişti?
-Hayal kırıklığının başkenti demişti.

*Vizontele

Başlıyoruz


Yeni bir hoca, yeni bir takım, yeni bir sezon; ama aynı sevda, aynı sarı kırmızı ve aynı tutku. Kupalara uzandığın bir yıl olsun Cim Bom'um.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Signs


Geçtiğimiz günlerde sevgili Emin Uzun'un paylaşımıyla tekrar hafızama kazandırdığım bir film oldu Signs. Schweppes Kısa Film Festivali'nde yer bulmuş, düz deyimle bir aşk filmi. Romantizmin yanında biraz da komedi unsuru var tabii. Yazarlığı ve yönetmenliği Patrick Hughes'a ait. Başrollerde ise Vodafone reklamlarından tanıdığımız Nick Russell ile Kestie Morassi var. "Aşkı nerede bulursunuz? Nereye bakacağımızı bilseydik hepimizi bakardık. Bazen tek ihtiyacımız olan bir işarettir." Özet cümlelerimizi söyledikten sonra sizleri bu 12 dakikalık Avustralya yapımı Signs'la baş başla bırakıyorum. Öte yandan festivalde Consequence, Magnifique, Finders Keepers ve Jet Black gibi çok güzel filmler de mevcuttu. Bu bahsettiğim filmlere göz atmak için resmi siteye paldır küldür dalabilirsiniz. İyi seyirler.

Signs @ IMDb

Rose Byrne

Hido Toronto'da


Hidayet Türkoğlu güzel bir şekilde geçirdiği sezonun meyvelarını topluyor. Kendisi 5 yıl için Toronto Raptors ile şık bir anlaşmaya imza attı. Umarız onun için güzel bir tercih olur. Bekleyip görelim neler olacağını.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Rafa Dönüş Hazırlığında


ATP World Tour'dan aldığımız duyumlara göre Rafael Nadal, 10 Ağustos'taki ATP World Tour Masters 1000 serisinin Montreal ayağında olmayı hedefliyormuş. İsabet olur. Geri dön Rafa!

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Reset #36


Özel ve güzel bir Michael Jackson bölümünün de yer aldığı Reset Magazin'in yeni sayısı online.

Reset Magazin 36. Sayı - Oku

Rekortmen


Dünkü maçla beraber 15. Grand Slam'ine uzandı Roger Federer. Maça gelecek olursak Andy Roddick de kazansa kimse itiraz etmezdi, kimilerine göre çekişmeliydi. Ama bana göre fazla sıkıcıydı. 5 set sürdü. İyi güzel ama son set 30. oyunda bitti. Sürekli ace izler olduk. Bir Wimbledon finalinde love game'le oyun alındığı nerde görülmüş. Ace var return yok, pes doğrusu. Bu arada Williamslar, Stosur-Stubbs ikilisini geçerek Wimbledon Çift Bayanlar şampiyonu oldu. Ki biz bunu, daha evvelinden ön görüp söylemiştik:)

Alev Lenz


Uzun zamandır müzik post'u girmemişim, bunu farkettim şimdi. Telafi edelim öyleyse seri yazılarımızla. Dün, sevgili Ulaş Demiröz bir video gönderince albümün varlığından haberdar oldum. Yanılmıyorsam bundan birkaç yıl önce Okan Bayülgen'in bir programında ilk kez sesini duymuştum. İyi hatırlıyorum, hatta tek başına da değildi. Kendi adını taşıyan bir grubuyla birlikteydi. Ama daha sonra kendisi bu Alev grubundan ayrıldı ve daha kişisel olarak müzik hayatına devam etti. İsmi bu kez Alev Lenz'di. İsminin Alev olmasından da anlaşılabileceği üzere kendisi Türk asıllı Alman vatandaşı. Aslında bu yarı Türk yarı Alman olmasının, kendisini bir nevi daha güçlü kıldığını da vurgulamış. Kendi eliyle yazdığı biyografisine şuradan göz atabiliriz.

Alev Lenz tek başına yola devam ederken değişmişti, ama sesinin güzelliği daha da çekici hale gelmişti. Güzel bir değişiklik bu. Yeteneği vardı, geliştirilebilirdi. Çıkardığı Storytelling Pianoplaying Fräulein albümünde ne kadar yol katettiğini de gördük böylece. Tüm albüm, naif bir vokalle eşlik ediyor bize. Bunun yanında kendi çaldığı piyanolar albümün can alıcı noktaları oluyor. Elbette keman gibi çeşitli enstrümanlar da olaya dahil oluyor albümde. Özellikle kliple süslediği Flight 1701 şarkısında kemanlar iş üzerinde. Smile şarkısında ise Alev Lenz'in parmaklarında hayat bulan piyano sesleri mükemmel bir huzur kaynağı. Benim de albümde en ayılıp bayıldığım şarkı bu. Bunun yanında, ilk klip şarkısı Guys with Guitars, Breathe ve I Watch too Much TV de kulağa hoş gelen track'ler. Öykü yazımında hayli başarılı Alev Lenz. Doğaçlama yeteneğinin küçüklüğünden gelen bir kazanım olduğu aşikar. Ufak bir hatırlatma yapalım, vokalliğini bıraktığı Alman rock grubu Alev, yeni vokalleriyle müzik yapmaya devam ediyor. Bu bilgiden sonra sizleri piyano, hoş bir ses ve can yakan öykülerle baş başa bırakıyorum. İyi dinlemeler.

Alev Lenz @ My Space
Alev Lenz - Smile
Alev Lenz - Flight 1701

5 Temmuz 2009 Pazar

Galata Saray @ Zayton Cup


Rijkaard önderliğindeki Galata Saray ilk turnuvasına bugün başlıyor. "One earth, one ball" sloganıyla açılış yapan organizasyonda Galata Saray dışında, Almanya'dan Bayer Leverkusen, Mısır'dan Al Ahly Kairo ve Fas'tan Wydad Athletic Club Casablanca takımları var. Turnuva ayrıntıları şurada, turnuvanın resmi sitesinden Sarı Kırmızılılar için yapılan yorum da şurada mevcut. Ayrıca maçlar Eurosport ve Futbol Smart'tan canlı olarak izlenebilecek.

Şampiyon Serena


Hak etmedi dersek yalan olur. Maçı canlı izleyemedim, ama D Spor'un bant teklifini de reddetmedim. Küçük Williams, 2-0'la geçti benim kara çikolatamı. Ama maç sonunda Dinara Safina'yla ilgili güzel de söz etti. "Dinara elbette önemli iş yaptı ancak, dünya sıralamasını önemsemiyorum." Doğrusu da buydu zaten. Şimdi abla kardeş yan yana çiftlerde final maçına çıkacak.

3 Temmuz 2009 Cuma

Kemal Sunal


Güzel insanın ardından geçen koskoca 9 yıl...

Bir Williamslar Finali Daha


Bir süredir evimden uzak olmam sebebiyle Wimbledon 2009'un açılışını kaçırdım, ama pek de üzülmedim doğrusu. Rafael Nadal yoktu çünkü. İstanbul'a geldiğimde ise devam ediyordu korttaki mücadele. Ben de vakit buldukça bakıyordum, üstüne düşmüyordum. Ama dün bayanlarda Venüs Williams'ın maçı olunca izledim tabii. Nadal yoktu, ama kara çikolatam oradaydı işte. Üstelik çok iyi bir turnuva çıkarıyordu bu yıl. Yarı finalde, hiçbir Grand Slam kazanmadan dünya 1 numarası olan Dinara Safina'yı 2-0'la geçerek finale kaldı. Şimdiyse rakip kardeşi Serena. Ben bildim bileli abla kardeş finaldeler bunlar. Devirleri hiç kapanmadı, 99'da da aynıydı 09'da da aynı işte görüyorsunuz. Safina gibi tiplere şahit olduktan sonra Williams'lar hep olsun diyorum ben zaten. Neyse cumartesi gününü bekleyelim biz şimdi. Umarım Wimbledon'da 6. zaferine ulaşır Venüs. Erkeklerde ise Rafa'nın yokluğunu iyi değerlendiren Fedex, finalde Andy Roddick'le karşılaşacak. Hakkını yemeyelim, çok uyuz biri olarak gördüğüm Roddick, müthiş maç sonrasında Andy Murray'i geçti. Finalde elbette ibre Federer'den yana.

Sıcak


Bu sıcakta gir bi' soğuk duşa
Off nasıl iyi gelir koltuk altına

2 Temmuz 2009 Perşembe

Sivas'ta Yananlar


Acı bir tarihin yıl dönümü...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Sevdiğim Replikler #05


-I'm gonna make him an offer he can't refuse.
-Why so serious?

*The Godfather