-->

29 Aralık 2009 Salı

Lhasa de Sela


Sahi be güzel annem, bir melek niye ölür?

18 Kasım 2009 Çarşamba

Kilit


Bir süre ara veriyorum her şeye. Dönüşüm yıllar sürebilir, bilemiyorum.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Spartak Maçından Arta Kalanlar


Belki Galatasaray kaybetti maçı, ama ileriye dönük önemli bir tecrübe de getirecektir kuşkusuz bu karşılaşma. Opera Twins Didem ve Sinem Balık'ın seslendirdiği İstiklal Marşı'nın bir nevi gölgesi olmuş takımımız. Güzel enstantane.

29 Ekim 2009 Perşembe

86


Günün anlamı, belki de bir ulusun manası.

19 Ekim 2009 Pazartesi

2009 Fiba SuperCup Women


Geçen yıl kazanılan Eurocup'tan sonra sıra şimdi de Süper Kupa'da. Bu yıl ilk kez düzenlenen SuperCup Women'da, geçen yılın Euroleauge şampiyonu Spartak Moskova Region ile aynı yılın Eurocup şampiyonu Galatasaray karşı karşıya gelecek. Maç bugün TSİ 16:45'te başlayacak ve bu önemli ve de oldukça heyecanlı maç Galatasaray TV'den naklen ekranlara gelecek. Avrupa'da bayan basketbolunun bir nevi en büyüğünü belirleyecek olan maçta işler bizim için pek de kolay olmayacak. Zira rakip takım, bayan basketbolunu son dönelerde domine eden ve kadrosuna milyon dolarlar harcayan bir yapıya sahip. Ama biz yine de umutluyuz. Çünkü kaptanımız Işıl Alben'in de dediği üzere; "rakip hayli kaliteli olabilir ama biz Galatasaray'ın armasından güç alacağız." Umut ediyorum ki, Galatasaraylı bayanlar Avrupa'dan bir kupa daha getirir. Şansınız ve yolunuz açık olsun "Saray'ın Sultanları".

Galatasaray TV @ Galatasaray.com
2009 Bayanlar Süper Kupa @ Galatasaray.org
2009 SuperCup Women @ FibaEurope

Sahipsiz Mi Lan Rijkaard


Tarih: 18.10.09
Yer: uA Uni (Eski AÇık) @ Ali Sami Yen
Gönderen: Yaratıcı Galatasaray Taraftarı
Alıcı: Erhan Telli ve türevleri

Ünsal Oskay


Güzel bir insandı Ünsal Oskay. Kitaplardan tanıdığımzdan fazlası vardı ona şüphesiz. Evvela bir hocaydı, ne kadar olabiliyorsa samimi ve içtendi. 2 gün evvel kendisini 70 yaşında yitirdik. Nur içinde yatsın bu değerli insan.

Ünsal Hoca demişti ki... @ NTV

17 Ekim 2009 Cumartesi

Mad Men


Takip ettiğim 2-3 diziden biridir Mad Men. 3. sezonu da nihayet başladı ve 9 bölümü devirdi. Yeni karakterleri görebiliyoruz bu sezonda. Kurgusu anlatımı ve o 60'lı yılların Amerikan portresini gayet keyifli buluyorum. Aslında olaylara farklı açıdan da bakılabilir bu dizi sayesinde. Mesela kapitalist sistemin nasıl devreye girdiğini ve insanların nasıl değer kaybettiklerini de alt metinden okuyabilir pek ala. Ama ben böyle sıkıcı konulara değinmeyeceğim. Süslü bir reklam sektörünün anlatıldığı Mad Men yayınlandığı 2 sezonda da drama dalında Golden Globe kazandı. Diziyi internetten olduğu gibi tv'den de takip etmek mümkün. Bunun için müracaat edilecek yer eskiden olduğu gibi e2'dir. Yazımı fazla uzatmak istemiyorum, ama mutlaka aklınızın bir köşesinde bulunsun istiyorum bu dizi. Bir de güzeller güzeli Januray Jones'tan bahsetmeli. Her bölümde farklı bir büyüleniyorum ben bu kadına. Aşığıyım.)Post'un sonuna Hürriyet yazarlarından Tolga Tanış'ın yazısını da ekliyorum. İyi seyirler ve okumalar.

Mad Men @ IMDb
Mad Men @ Resmi Site
Mad Men @ e2
Mad Men üzerinden anakronik çıkarımlar

8 Ekim 2009 Perşembe

Kate Beckinsale

Sevdiğim Replikler #10


-Never trust, anyone who doesn't smoke pot or listen to Bob Dylan.

*The Wackness

2 Ekim 2009 Cuma

TM Juke @ İstanbul


2006'da Alice Russell'la birlikte teşrif etmişlerdi ülkemize. Bu kez sadece dj setiyle geliyor TM Juke. İstanbul Ghetto'da sahne alıyor akşam 22:30'da. Biletlerse 15 liracıktan başlıyor. Soul ve elektronik müziğinin ortak paydada buluşmasına tanıklık etmek isteyenler ıskalamasın bu konseri. Bir de sevgili Aras'ı yalnız bırakmayınız efendim:)

TM Juke @ Biletix
TM Juke @ My Space

1 Ekim 2009 Perşembe

Sidaction

Aids'e karşı mücadele eden, Fransa çıkışlı bir kurum Sidaction. Kendilerinin 2008 yılında hazırladıkları reklam filmi gayet dikkat çekiciydi. Sloganı "together against aids" olan bu kısa filmi, aklıma gelmişken paylaşmak istedim, izleyiniz efendim.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Galatasaray


Galatasaray; always honoured, never forgotten.

My Space & last.fm dayatması


Malumunuz geçtiğimiz günlerde tüm müzik severleri yakından ilgilendiren gelişmeler yaşandı ülkemizde. Popülaritesi hayli yüksek olan ve milyonlarca üyesi bulunan My Space ile last.fm sitelerine erişim engellendi. "Ben de bir şey oldu sandım, çok da lülü arkadaş" diyenler, yazının devamını okuma zahmetine hiç girişmesinler. Bu konunun önemini idrak edebilenlerle devam ederiz biz de.

Şimdi neler yaşandı ona bir bakalım önce. Müyap denen güzide(!) kurum, şikayette bulunarak My Space ve last.fm'le birlikte yüzlerce siteye daha erişimi yasakladı Türkiye'de. Peki bunun gerekçesi neydi? Öyle ya, bir mantığı olmalıydı bu işin. Yani amatör müzisyenlerin kendi iradeleriyle paylaşımlarda bulunduğu sayfalara durup dururken yasak gelmezdi, gelemezdi! Sahi Müyap'a dokunan neydi? Müyap başkanı bu sorumuzu şöyle yanıtlıyordu gazetelerden: "İnternette yasak olmaz. Ama telif haklarını da ödemeliler. Bu şirketler burada para kazanıyor, bu işler üzerinden kazanç sağlıyor, telif ödemeliler." Her cümlesinde telif kelimesinin altını çizen kişi, bir dönemin Dev Yol'cusu, ama şimdilerin ruhu parayla beslenen kapitalist yöneticisi Bülent Forta'dan başkası değil. Bu yasakların baş sorumlusu ve Ada Müzik'in de sahibi olan Forta, Müyap'a bağlı olan atıyorum "X, Y, Z vb." müzisyenlerin My Space sayfalarını kapatmak yerine, tüm siteye erişimi yasaklatıyor. Zaten kendisinin de amacı sanatçının hakkını hukunu aramak filan değil. Tamamen "bu işten acaba ben nasıl nemalanırım"ın hesabı güdülüyor. Bu yargıya peşinen varıyorum çünkü; alınan bu çağ dışı karar, hiçbir şeye salça olmayan sade müzik dinleyicisinin, canını acıtıp seslerini kısmak için bayram tatilinde yürürlüğe sokuluyor. Ve akabinde Müyap ve Mesam iş birliğinde acayip acayip müzik siteleri peydahlanıyor kapanan sitelere alternatif olarak. Adamlar açıkça diyor ki: "Bak sayın last.fm, sayın My Space. Sen yolunu buluyorsun, peki ya biz n'olacağız? Yok öle yağma. Site mi istiyor bu dinleyici bozuntusu, açarız biz de uyduruk bir site. Sana yar etmeyiz hem. Nemalanırız güzelce. Ama bize bol sıfırlı bir çıkma yaparsan işin rengi değişir! Oh mis." Ayrıca, internet sitelerine getirilen erişim engellerinin çığrından çıkmasında, sanırım uzman bilişim mahkemelerinin halen kurulamamasının da oldukça büyük bir payı var. Bununla ilgili M. Serdar Kuzuloğlu'nun kaleme aldığı "Dijital kuşağa bayram haram" yazısı da didik didik okunmalıdır.

Alalade bir müzik dinleyicisi olarak bendenizin de, dinozor kafalı kişilerin yol açtığı bu gibi durumlara asla kayıtsız kalamayacağını bilmenizi istiyorum. Daha çok kalem oynatacağız, sizlerden de ricamız tepkinizi bu uyanık paragöz adamlardan esirgememeniz ve yapılacak olan eylemlerde aktif rol almanız. Sevgili "Kanat Atkaya" abimin can alıcı sözleriyle nokta koyalım isterseniz: "İnternet üzerindeki özgürlükler için şimdi mücadele edilmeyecekse ne zaman edilecek? Hido'nun yancısının “komikli fotolar”ının yasaklanmasını filan mı bekliyorsunuz?"

http://www.engelliweb.com
M. Serdar Kuzuloğlu - Dijital kuşağa bayram haram

Gheorghe Hagi


Aylardan Mayıs, yıllardansa 2001'di. Tam tarihse 26 mayıs 2001. Belki o gün tribünde Hagi'nin son maçını izlediğimin bile farkında değildim ben. Küçüktük işte anlayın. Ciga o maçta 2 gol atmıştı, öyle yapmıştı vedasını. Türkiye'ye gelmiş büyük yeteneklerin en tepesinde 10'un adı yazılacaktı artık. Kaldı ki şimdi bile onun adı yazıyor. Bizlerse bugün halen "Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır." diyebiliyorsak bu onun sayesindedir. Seramonilerde kalbine götürdüğün o el kadar yakınsın bize büyük insan.

Kendisiyle ilgili şöyle de bir anektod var. Metin Türel hocamızın ağzından geliyor: "Hagi sana 40 metreden bir çakar; nereye koyacağını bilemezsin o istatistikleri." Hay yaşa Metin abi, sen de çok yaşa Gheorghe Hagi.

Reset #42



Reset Magazin 42. Sayı - Oku

Reset #41



Reset Magazin 41. Sayı - Oku

Lily Allen

Us Open 2009 #02


Oysa gayet iyi başlamıştı serüven Nadal için. Yarı finale çıktığında neden bir career grand slam'i gelmesin ondan diye düşünmüştüm. Hatta gelirse, bu bir rekor olacaktı Nadal'ın yaşı gereği, ama olmadı işte. Juan Del Potro sürklase etti Rafa'yı. Aynı şekilde finalde bu defa Federer'i geçti ve Arjantin'in yeni milli kahamanı oldu genç raket.

EuroBasket 2009 #02


Bizim için iyi başlayan bir şampiyonaydı, ama malesef bitirişimiz yine hüsranla sonuçlandı ve 8. olabildik. Şampiyonsa finalde Sırbistan'ı 85-63 yenen İspanya oldu. İşin ilginci, bu iki takımı da Milli Takımımızın yenmiş olmasıydı. Turnuvaya ait tüm değerlendirmeleri şuradan takip edebilirsiniz. Artık 2010 Dünya Şampiyonası'na saklıyoruz tüm iyi dileklerimizi.

18 Eylül 2009 Cuma

2009 Shanghai Masters


Şampiyonanın bu yılki kazananı Ronnie O'sullivan oldu. Roket, adeta önüne kim geldiyse sürklase etti. Özellikle de John Hinggins'le yaptığı maçta hiç affı olmadığını gördük. Bir John Higgins sever olarak üzüldüm tabii. Ronnie O'Sullivan finalde liang wenbo'yu 10-5'le devre dışı bırakırken sezonu da şampiyonlukla açmış oldu.

13 Eylül 2009 Pazar

Metin Oktay


Bir sevdaysa Galatasaray, en kral aşıktı Metin Oktay. Ruhu şad olsun.

Ayrıca hatırlatmakta fayda var. Gün boyu Galatasaray TV ekranlarında Metin Oktay'ın anısına güzel belgeseller sunulacak. Yayınlanacak programların detayları şurada. Yayınları interneten takip etmek içinse buradan buyurun.

10 Eylül 2009 Perşembe

Woo Hoo


İsimlerini 2009'un ilk çeyreğinde duyduğum bir grup Woo Hoo. Zaten daha sonra onları Okan Bayülgen sağ olsun 2 defa Disko Kralı'nda gördük, daha çok beğendik sonra. Hmm, ne diyorduk. Evet. 2007 yılında müzik yapmaya başlayan grup 5 kişiden oluşuyor. Vokalde hello kitty dövmeli güzel insan Hazal Kazancı, gitarda Elif Duyulan, bas gitarda ve back vokalde Cansu Özkul, yine back vokalde ve klavyede Cansu Kandemir ve son olarak davulda da Gözde Oktaş bulunuyor. Onlar 80'lerin renkli müziğiyle uğraşıyor, ama repertuvarları bununla sınırlı değil. 80’ler, 90’lar ve 2000’lerin sevilen pop, funk ve disco parçaları her daim sunabiliyorlar müzik severlere. Ayrıca isteklerinize göre cover yapacakları şarkıları belirliyorlar. Bu şansı değerlendirmek için Facebook grubuna dahil olmalı muhakkak. Buna mükabil blog sayfaları da resmi adres olarak kabul edilebilir, ama malesef My Space sayfaları mevcut değil. O kadar da söyledik halbuki! Bu güzide cover grubunu her cumartesi -eğer konser etkinlikleri bittiyse yakında yeniden başlar, dert etmeyin- Jolly Joker Balans'ta kanlı canlı izleyebilirsiniz. Şimdilik Billie Jean ve Freed from Desire cover'larıyla idare edin. Vokalimizin güzel ve çekici sesi çarpmasın sizleri, üzülürüm sonra. Haydi keyifli dinlemeler.

Woo Hoo - Billie Jean (Michael Jackson Cover)
Woo Hoo - Freed from Desire (Gala Cover)

6 Eylül 2009 Pazar

EuroBasket 2009


Ve başlıyor. 7-20 Eylül tarihleri arasında Polonya'da düzenlenecek olan Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın kapıları bugün açılıyor. İlk müjdemiz maçların NTV ve NTVSpor kanallarında olması. Maç yayın programları ise şöyle. İlk maçımız bugün Litvanya ile. D Grubu'ndaki diğer rakipler ev sahibi Polonya ile Bulgaristan. Parkedeki 12 Dev Adam'a başarılar. Madalya ile dönün bre yiğitler.

EuroBasket 2009 - Resmi Site

3 Eylül 2009 Perşembe

Us Open 2009


Başlayalı 3 gün oldu, şu vakte kadar pek sürpriz yok. Ama güzel haberler var. İlki Rafael Nadal'ın eski formunu yakalayıp bu turnuvada "ben de varım" demesiydi. Zaten turnuva öncesi "%100 hazırım" diye açıklama yapmıştı İspanyol favorimiz. Spin'lerini özlemiştik açıkçası. Ee şimdi Fedex düşünsün:) İkinci güzel haber milli tenisçimiz Marsel İlhan'ın başarısıydı. Zira 46 yıl aradan sonra ilk kez bir Türk tenisçi ana tabloya ismini yazdırmıştı Amerika Açık'ta. Marsel'di işte o kişi. Onunla da yetinmedi sonra, ilk turda Belçikalı rakibi Christophe Rochus'u eleyip ikinci turda Amerikan John Isner'in rakibi oldu. Marsel'in maçı bu gece 00:00'dan itibaren Eurosport'tan yayınlanacak, tıpkı diğer maçların yayınlandığı gibi. Kadınlarda ise Williams kardeşler yola devam ediyor, mühim olanı da buydu zaten. Amerika Açık'ın tüm detaylarını resmi siteden takip edebilirsiniz.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Fatih Terim @ Not Defteri


Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, Not Defteri'nde Fuat akdağ ile Rıdvan Dilmen'e konuk oluyor bu akşam. Progam saat 20:00'den itibaren NTVSpor'dan naklen yayınlanacak. Şamatası bol bir program olacağı kesin. Ayrıntılar şurada, kaçırmayınız efendim.

1 Eylül 2009 Salı

Agyness Deyn

Galatasaray ve Avrupa


Bir arkadaşın Avrupa seyahati sırasında, Prag'ın göbeğinde girdiği bir matruşka dükkanında çektiği fotoğrafa bakıyorsunuz. Sol üst baştan 6. sırada görmüş olduğunuz futbol takımı ise pek tabii Galatasaray. Ya siz ne bekliyordunuz annecim?..

S.e.n


Gece kanına girmiş, sütyenini çözmüş de susuyorsun. Oysa özgürlüğün dibine vurmuşken, limonladığın damağını tekila cehennetine armağan etmekten bir adım geride değil cüretkârlığın. Göğsünü ısırdıkça birileri; kalıplarını kırdığını, ucuzladığını, kırılarak yanıldığını anlıyorsun. Anladıkça gözlerin kanayacak sanıyorsun. Oysa hiçbir zaman ağlamayı beceremedin. Öğretmediler çünkü. Sevilme mevsimlerini arıyor sol elin, mahremine inen yolda kendi keşfini yaşarken, asırlık örfleri yakıyorsun gözlerinde; ateşe veriyorsun önünde diz çökenleri.

Bu gece vücudunu parlatmak isterken birilerinin arzularını döküp işlediği salyasında, tiksinmiyorsun yaşamaktan. Tükenerek çoğalmak, çoğalarak erimek, kayganlaşmanın vahametine tekrar varmak istiyorsun. Ama olmuyor. İliklerine kadar sarhoş gece, başını ellerinle avuçluyorsun. Derken öpüyor birileri. Göğsünün orta yerinde birinin ismini taşıyorsun; sancıdıkça. Yanıyorsun.

Filistin'den İstanbul'a, senin gibi intihar edenini görmedim. Belki bundandır yanıma gelmen. Al, ihanetimdir bu hayata, gel ortasında seninle dans edelim demek için. Belki de ateş istemektir niyetin. Ama niyetleri geçip boğazında düğüm olurcasına reddedilmek de var. Düşündün mü bunu hiç, beyaz tenine mum damlatılmış gölge? Seni yaşamak için oldukça geç, intiharı mevsimlere böleli kum saatleri kırık: Nehirlerimde akman için son sigara izmariti, küllükte uzandı, yıkandı. İşte böyle olduk. Sen ses verdin, nefesini kestim. İntiharı beklerken sen, cinayetine imza olmak istemezdim.

*Emin Uzun

Rijkaard'ın Ağzından Devrim


Galatasaray'ın başına gelen harikulade şeylerden biri Frank Rijkaard. Bunu hissetmek hiç de zor değil. TFF tarafından her ay çıkarılan futbol dergisi TamSaha'ya röportaj vermiş işte bu kıvırcık saçlımız. Güzel sorular sormuş Bağış Erten, ama cevaplar daha bir güzel, daha bir elle tutulur. Okurken zevk almak bu olsa gerek. Satır aralarında çok güzel şeylere değinmiş. Onlardan bazıları şöyle mesela:

"Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda. Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor."
"Futbol tarihine baktığınızda pek çok kupa kazanmış takım vardır. Ama aralarından sadece iyi futbol oynayanlar akılda kalır. Sıkıcı ve renksiz oyunla kazananlar tarihe yazılır ama hafızalara yazılmaz."
"Alt yapılarda iyi bir organizasyon, iletişim ve kurumsal yapı kurarsanız o kaynaktan beslenirsiniz. Ama bunu teknik adamın yapması imkânsızdır. Bu ayrı bir uzmanlık alanı, apayrı bir iştir."
"Yıldızı takım parlatır. Umarım biz de takım olarak iyi performans gösteririz ve yıldızlarımızı öne çıkarmayı başarırız. İyi futbol göstermek için iyi takım olmanız şart. Herkesin kendine oynadığı bir takım başarısızlığa mahkûmdur."

Söyleşi, Lionel Messi'nin Rijkaard için söylediği sözlerle noktalanır efendim: "Ona çok şey borçluyum. Bunu şöyle ifade edeyim. Onun için bir yerimi yaralasam, acıyı hissetmem." Röportajın tümüne göz atmak için önce gidin bir fincan kahve alın, sonra da buyrun buradan yakın.

Reset #40



Reset Magazin 40. Sayı - Oku

Hiphop Style #06


Bir adet film değerlendirmemin olduğu Hiphop Style Ağustos sayısı online.

Hiphop Style Dergisi 06. Sayı - Oku

2009 Efes Cup #02


Beklediğimiz gibi olmadı pek. Milliler pek de iyi oynamadıkları maçlar sonucunda 5. olabildi bu turnuvada. Makedonya'yı finalde yenen Hırvatistan ise şampiyon oldu ve ne kadar diri ve güçlü olduğunu cümle aleme gösterdi. Ayrıntı meraklılarını şuraya davet ediyorum.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Sevdiğim Replikler #09


-Feto!
-Bunlara selam vermeyin.
-Das Kapital. Senin son kullanma tarihin geçmedi mi?
-Sus!
-Ya Allah aşkına o üzerindeki mont ne hocam ya? Deniz Gezmiş'in fotoğrafını kışın çektiler diye bunlar yazın ortasında böyle isilik olacaklar. Hacı, peki adamı mayo ile denize girerken çekselerdi ne yapacaktın? Bütün kış okulda mayo ile mi dolaşacaktın? Şekilcisiniz siz hocam şekilci!
-Ulan üzerinde Amerikan malı var be!
-N'olmuş? Amerikanlar insan değil mi? Hümanistim ben hümanist.

*Son Ders Aşk ve Üniversite

30 Ağustos 2009 Pazar

The Temper Trap


Vokalde Dougy Mandagi, bas gitarda Jonathon Aherne, klavyede Lorenzo Sillitto ve davulda Toby Dundas ile oluşan 4'lü bir grup The Temper Trap. Geçmişleri 2005 yılına dayanan Melbournelü bir indie rock grubu. Onlar, 2 aydır benim gündemimde. Özelikke Science Of Fear albümleriyle dikkatimi çeken grup, daha sonra Sweet Disposition ile yine mest etti beni. Ki bu şarkı "(500) Days Of Summer" adlı güzel filmin soundtrack'inde de yer almıştı. Bir kesim oradan aşina olabilir muhakkak. Ağustos ayında debut albümleri Conditions'ı yayınladılar. 10 şarkılık bir albüm ama bazı kaynaklarda ekstra track'e rastlamak mümkün. Hemencecik albümün çok iyi bir havası olduğunu söylemeliyim. Şarkılar birbirinden değerli. Bir serinlik hissine kapılıyorsunuz onları dinlerken. Ama bir yandan da coşkulu bir atmosferi var. Ara ara yükselen alçalan sekanslar. Tabii burdaki aslan payı güzel sesli vokal Dougy Mandagi'ye ait. Yer yer sertleşen davullar ve gitar birlikteliği çok eksantrik melodiler duymamızı sağlıyor. Albümdeki favori parçalarımın başında Science Of Fear, Sweet Disposition, Soldier On ve Drum Song geliyor. Özellikle Sciene of Fear'a Hervé tarafından yapılan remix fevkalade olmuş. Buna albümde rastlayamıyoruz ama. Aynı şekilde Sweet Disposition'a Martin Doorly'nin yaptığı remix de fena sayılmaz. Onları da es geçmeyin efendim. Keyifli dinlemeler.

The Temper Trap @ My Space
The Temper Trap - Sweet Dispositon
The Temper Trap - Science of Fear (Hervé Dub Remix)

26 Ağustos 2009 Çarşamba

2009 Efes Cup #01


Gelenekselleşmiş Efes Cup'ın sekisincisinde Millilerimiz 2 hafta sonra başlayacak olan Avrupa Şampiyonası'nın son provalarını yapmış olacak. Maçlar NTV & NTVSpor ekranlarında.

25 Ağustos 2009 Salı

2000 UEFA Süper Kupa Finali


Bugün 25 Ağustos, aynı 9 yıl önce olduğu gibi. Bizim sarı kırmızı aşkımızın, bir futbol devrimini güzel bir kupayla daha yenilediği günlerdi 2000'ler. UEFA Kupası'yla UEFA Süper Kupa'nın kazanıldığı döneme, "Galatasaray Millennium Mucizesi" deniyordu hatta. Özledik be o günleri. Özleyenler için gelsin demiş sevgili TRT de. Bu akşam saat 22:50'de TRT3'ten 2000 UEFA Süper Kupa Finali ekranlara gelecek tekrar. Bir tarafta tek inancımız Galatasaray, diğer tarafta ise İspanyol Real Madrid. Akabinde "Süper Mario Jardel"imizin 2 golüyle kazanılan maç ve güzel kupa. İyi seyirler herkese.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

2009 Londra Basketbol Turnuvası #02


Milliler O2 Arena'da oynanan Game On Turnuvası'nda 3'te 3 yaparak Avrupa Şampiyonası öncesi iyi sinyaller verdi ve turnuvanın da birinciliğni elde etti. Özellikle Polonyo maçı ciddi anlamda eksiklerimizi görmemiz açısından önemliydi. Turnuvada aldığımız neticeler şöyle:

Türkiye-İsrail:85-69
İngiltere-Türkiye:63-70
Türkiye-Polonya:66-58

9.58


2009 Dünya Atletizm Şampiyonası malumunuz Berlin'de yapılıyordu. Bizim için pek iyi başlamamıştı aslında. Zira Elvan 10.000 metre finalinde yarışı bırakmıştı. Bir diğer hayal kırıklığımızsa Eşref Apak'tı. Ama gelin görün ki, ilin oğlu pardon rüzgarın oğlu hayal kırıklığı nediğr bilmiyor. Dün koşulan 100 metre finalinde daha önce belirttiği dereceyi yaptı Usain Bolt. Biz de yazmıştık zaten rakipsiz olduğunu. Rakipleri Tyson Gay ve Asapa Powell da nal toplamış oldu haliyle. Aslında onların dereceleri(9.71 & 9.84) de iyi sayılabilir, ancak Usain Bolt gibi bir insanüstü varlık varken gölgede kalmaktan ve figüran olmaktan başka çareleri yok. 9.59'lik müthiş koşuyu şuradan seyredebilirsiniz.

14 Ağustos 2009 Cuma

2009 Londra Basketbol Turnuvası #01


Avrupa Baketbol Şampiyonası öncesinde Milliler, İngiltere'de hazırlık maçlarına başlıyor. Londra Baketbol Turnuvası kapsamında 12 Dev Adam 3 maç yapacak. Bugün başlayacak olan turnuva, Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem ikilisinin sunumlarıyla FOX TV'den yayınlanacak. Program şöyle:

4 Ağustos Cuma 20.00
Türkiye-İsrail

15 Ağustos Cumartesi 19.30
İngiltere-Türkiye

16 Ağustos Pazar 17.00
Türkiye-Polonya

13 Ağustos 2009 Perşembe

Arda Turan


Where is the words to describe Arda Turan?..

Reset #39



Reset Magazin 39. Sayı - Oku

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Yalnız Futbol


Galatasaray TV'de bu akşam itibariyle yepyeni bir program başlıyor. "Yalnız Futbol" ismi. Bilindik spor programı furyalarından değil evvela. Sadece futbolun analizleri yapılacak. Elbette ki Galatasaray üzerine konuşulacak. Programda tanıdık arkadaşları göreceğiz. Melih Şabanoğlu sunumunda gerçekleşecek olan Yalnız Futbol'da, Eray Sözen, Uğur Karakullukçu ve Atahan Altınordu yorumlarıyla 1 saat 15 dakika konuk olacaklar ekranlarımıza. Program, her hafta çarşamba günleri saat 21:00'dan itibaren yayınlanacak. Galatasaray TV'yi Digitürk platformundan takip edebilirsiniz. Şayet izleme imkanınız yoksa Galatasaray.org'un Sarı Kırmızı Medya bölümüne düşeceklerdir videoları. İyi seyirler.

Yalnız Futbol @ Galatasaray TV

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Sevdiğim Replikler #08


-Laugh and the world laughs with you. Weep and you weep alone.

*Oldboy

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Bahadır Akkuzu


Kurtalan Ekspres'in gitaristi Bahadır Akkuzu dün geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Güzel bir müzik insanını 54 yaşında kaybettik. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun.

7 Ağustos 2009 Cuma

Ulan Galatasaray


Tribün Dergi'den Fergurel arkadaşımızın enfes yazısıdır bu "Ulan Galatasaray". Ulan lafı, derdini ve neşesini Galatasaray'ıyla paylaşanların edebileceği bir laftır. Herkesin haddine değildir. Her şeyi kendi içinde, yuvasında, Galatasaray'ında yaşayan insanların lafıdır işte. "Galatasaray Ulan" değildir misal, "Ulan Galatasaray"dır. O nüans farkının altında çok anlamlar yatar. 80'lerin ruhunu en güzel anlatan, Galatasaraylılığı en iyi yorumlayan bu özel yazıyı, noktasına virgülüne dokunmadan armağan ediyorum renktaşlarıma. İyi okumalar.

Ulan Galatasaray

biz öööle kendi hayatımızı efendi gibi yaşamaya çalışırken
ne biliyim...
sağa sola salça olmadan...

belki en büyük keyfimiz...
günesin allahına kadar vurdugu altın sarısı biramızı yudumlarken...
birbirimize ask acılarımızı, ''pardon! gözüme toz kaçtı!'' hissiyatı içinde fısıldarken...

bacağımıza sürünüp duran bir kediyi okşarken,
''ooluum bu kedi hayvanı var ya, tekamül zincirinin en son halkasi lan...
"buda'dan bile daha bilge lan bu hayvan!'' seklinde naif muhabbetlerimizi yaparken...

kanımızı dökerek kurduğumuz ayyaş cumhuriyetin en aşşağılık başkentleri aksaray meyhanelerinde
ileri karakolları olan parklarda...
gökte sadece sahici bi dolunay...
elimizde güsel marmara...
şehirin götünde pireler uçusurken
ve biz terkedilen bir sevgili nasil üşürse...
işte ööle üşürken...
ve daha onyedi...onyedi...on yedi...iken aşk konuşulur di mi...
hayir biz senin addını fısıldıyorduk galatasaray
bunu hiç bilmeyeceksin!

gecenin çükünde her türkgh babası gibi ayyaş bi babanın sızmasını bekledikten sonra
yine boynumuzda sarı-kırmızı kaşkollar
yine aynı dolunayın altında buluşup
bağrında gecelemek için sana koşarken
içtigimiz o güsel marmaranın bile adın kadar içimizi ısıtamadığını hiç bilmeyeceksin galatasaray!

1980'ler...sokağa çıkma yasakları... daha on yedi...on yedi...on yedi...bile diilken
geceleri boynumuzda sarı kırmızı kaşkollar...
elimizde sarı kırmızı pankartlar...bir militan gibi toplum polislerinden kaçarken...
ve bütün yaşıtlarımız...
geceleri... gayrimeşru bu şehrin gayrimeşru duvarlarına kahrolsun faşizm yazarken
biz geceleri aynı duvarlara...en büyük cimbom yazdık
ve bütün yaşıtlarımız gündüzleri mütemadiyen fenerli iken
biz aleme inat seni sevdik
komik olan şuydu
tarihinin en zavallı dönemiymis meğer
hiç şampiyon olamazdın o zamanlar
biz de zaten farkında diildik... hep güsel marmaraydık çünki
daha on yedi on yedi on yedi bile diildik...
neden gaassaray? diyenlere...
because, güsel marmarayla güsel gidiyor! derdik...
ki bunu hiç bilmezsin...

daha onyedi onyedi onyedi bile diildim diyom... alooooooo?

ulan gaassaray! söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana!
ulan! anlatacak o kadar çok hikayem var ki gaassaray!
anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin!
bu kediler var ya...çok enteresan hayvanlar abi...

*Fergurel

4 Ağustos 2009 Salı

Olivia Thirlby

19


Okumaktan asla bıkmadığımız ve bıkmayacağımız yazar Cem Akaş'ın yeni romanı 19, piyasaya çıkalı birkaç ay oldu. Eğer kendisinin 7 ve Olgunluk Çağı Üçlemesi gibi kitaplarını daha evvelinden okuyanınız varsa bunu da kaçırmayın diyorum.

19 - Satın Al

Galatasaray Dergisi #81


Elano Blumer'in kapağı süslediği Galatasaray Dergisi'nin yeni sayısı raflarda. Detaylı içerik bilgisine de bakalım. Derginizi tükenmeden arşive katınız efendim:)

Galatasaray Dergisi 81. Sayı - Satın Al

Reset #38



Reset Magazin 38. Sayı - Oku

3 Ağustos 2009 Pazartesi

The Wackness


Sevgili Aras ve Ulaş beylerinlerin tavsiyesini dikkate alıp "The Wackness" filmini izledim geçtiğimiz gece. Huyumdur, şahsıma yapılan önerileri çok geç değerlendiririm. Yine öyle oldu. Hayli rötarlı bir şekilde izlemiş olsam da, sonuna kadar "izlediğime değdi" diyebiliyorum. Hem zaten bazı filmleri herkesten çok sonra izlemek, sanılanın aksine oldukça keyiflidir. Dilerseniz filme geçelim biz şimdi.

Yer, New York'un Manhattan bölgesidir. Yılsa 1994. Bu tarih, müzik açısından oldukça önemlidir, hatta hiphop için ciddi manada şaşalıdır bile diyebiliriz. Zira, Tupac ve Biggie gibi müthiş isimler halen yaşamaktadır. Kötü olsansa Kurt Cobain'in intiharıdır. Filmimizin merkezindeki isim olan Luke, işte tam o yıllarda liseden yeni mezun olmak üzere olan bir torbacıdır. Ama zannettiğiniz gibi popüler bir öğrencilik hayatı olmamıştır, o kaybedendir, o yalnızdır. Sadece bu kadar da değil. Ailesinin borçlarını fazlaca kafaya takan Luke, gün geçtikçe depresifleşmektedir de. Luke'un yalnızlığını paylaştığı bir kişi vardır. O isim, kendisine marihuana karşılığı terapi seansları uygulayan Dr. Squires'tan başkası değildir. Ama bakıldığında doktorun da Luke'tan aşağı kalır yanı yoktur, onun da iyi gitmeyen bir evliliği ve kullandığı ağır haplar vardır. Psikiyatristimizin, yaşının aksine fena halde çocuk ruhlu olması ve gençliğinde yaşamaya cesaret edemediği şeyleri artık yaşamak istemesi, hayatında bazı şeyleri değiştirecektir. Bu arada süper ikilimiz Luke ve Squires aylar geçtikçe ahbap, kanka ve dost kıvamına gelecektir. İşler bir müddet böyle gidecektir ta ki Luke, doktorun üvey kızı Stephanie'yle yakınlaşıncaya kadar. Ekranda kareler aktıkça görebileceğimiz diğer şeylerse; aşk, kırılan kalpler, ikili yalnızlıklar ve kazanılan kimlikle beraber olgunlaşan hayatlar...

Filmin içeriğini en yalın biçimde anlattıktan sonra geriye ne kalmış bir bakalım. The Wackness, 2008 yapımı bir bağımsız film. Belki hatırlayanınız vardır, "2009 !f İstanbul Film Festivali"ne konuk olmuştu kendisi. Ben o zaman ıskalamıştım The Wackness'i. Türkçe "Arıza" olarak söylense de biz dillendirmiyoruz tabii bunu. The Wackness, herkesin sevebileceği türden bir yapım değil. Ama işin hiphop öğelerini göz önüne alırsak sizler tarafından sevileceğini garanti edebilirim. Biraz komedi, biraz romantizm ve dram unsurları mevcut filmde. Güzel yanlarından biri de bu. Bu sayede film daralmıyor. Ama temposunun düşük olduğunu söylemeliyim. Düşük tempo sıkıcı manasına gelmemeli ama. Filmimizin, ilişkilere bakış açısını irdeleğimizde kesinlikle erkekler tarafından olayı ele aldığını söyleyebiliriz. Film, konu ve karakterlerin özellikleri olarak klişeliğe meyilli olsa da kurgusunun iyi olduğunu vurgulamalıyız. Sonra yansıtılan dönem oldukça başarılı bir şekilde geliyor önümüze. Örneğin kahramanımız Luke, walkman'le sokakları arşınlarken, çağrı cihazıyla haberleşmekte ve boombox'ını da yanından hiç eksik etmemektedir. New York'un, belediye başkanı "Rudy Giuliani"nin tutumları sonrasında nasıl bir hale büründüğü, onun döneminde sokaklara nasıl bir yaklaşımla bakıldığı kısmı da es geçilmemeli. Filme bağımsız dedik ama kazanılan ödüllerden bahsetmedik. 2008 yılında Sundance Film Festivali ve Los Angeles Film Festivali'nde "İzleyici Ödülü"ne layık görüldü. Filmin başrollerinde, doktor karakteriyle övgüyü fazlasıyla hak eden Ben Kingsley, canlandırdığı Luke karakteriyle oyunculuğunu hayli iyi bulduğum "Josh Peck" ve doktorun üvey kızını oynayan güzel dişimiz "Olivia Thirlby" var. Yan rollerde ise "Olsen" ikizlerini ve hiphop camiasının önemli yüzlerinden "Method Man"i görüyoruz. Yazar ve yönetmen koltuğundaki isimse Jonathan Levine.

Filmimizi özel kılan etkenlerin başında şüphesiz müzikleri geliyor. Biggie'den "The What" & "Can't You See", A Tribe Called Quest'ten "Can I Kick It?", Biz Markie'den "Just a Friend" The Wackness'e ritim kazandıran şarkılar. Final sahnesinde, David Bowie'nin "All the Young Dudes" şaheserini Mott the Hoople'dan işitmekse ayrı bir keyif. Luke Shapiro'nun ve Jeffrey Squires'ın ağzından dökülen 10 numara repliklerle nokta koyalım yazımıza. İyi seyirler...

"Acıyı benimse, senin bir parçan olsun."
"Asla, ot içmeyen ve Bob Dylan dinlemeyen birine güvenme."
"Zenci bir kız düzmeyi dene. Benim öyle bir şansım olmamıştı üniversitede okurken."
"Liseli arkadaşlara ihtiyacım yok. Bir hafta Kris Kross dinlerler, sonraki hafta Pearl Jam. Ben onlar gibi değilim, sadığım. Yani, ben hala kasetten müzik dinliyorum."

The Wackness @ IMDb
The Wackness @ Resmi Site