-->

1 Eylül 2009 Salı

S.e.n


Gece kanına girmiş, sütyenini çözmüş de susuyorsun. Oysa özgürlüğün dibine vurmuşken, limonladığın damağını tekila cehennetine armağan etmekten bir adım geride değil cüretkârlığın. Göğsünü ısırdıkça birileri; kalıplarını kırdığını, ucuzladığını, kırılarak yanıldığını anlıyorsun. Anladıkça gözlerin kanayacak sanıyorsun. Oysa hiçbir zaman ağlamayı beceremedin. Öğretmediler çünkü. Sevilme mevsimlerini arıyor sol elin, mahremine inen yolda kendi keşfini yaşarken, asırlık örfleri yakıyorsun gözlerinde; ateşe veriyorsun önünde diz çökenleri.

Bu gece vücudunu parlatmak isterken birilerinin arzularını döküp işlediği salyasında, tiksinmiyorsun yaşamaktan. Tükenerek çoğalmak, çoğalarak erimek, kayganlaşmanın vahametine tekrar varmak istiyorsun. Ama olmuyor. İliklerine kadar sarhoş gece, başını ellerinle avuçluyorsun. Derken öpüyor birileri. Göğsünün orta yerinde birinin ismini taşıyorsun; sancıdıkça. Yanıyorsun.

Filistin'den İstanbul'a, senin gibi intihar edenini görmedim. Belki bundandır yanıma gelmen. Al, ihanetimdir bu hayata, gel ortasında seninle dans edelim demek için. Belki de ateş istemektir niyetin. Ama niyetleri geçip boğazında düğüm olurcasına reddedilmek de var. Düşündün mü bunu hiç, beyaz tenine mum damlatılmış gölge? Seni yaşamak için oldukça geç, intiharı mevsimlere böleli kum saatleri kırık: Nehirlerimde akman için son sigara izmariti, küllükte uzandı, yıkandı. İşte böyle olduk. Sen ses verdin, nefesini kestim. İntiharı beklerken sen, cinayetine imza olmak istemezdim.

*Emin Uzun