Ulan be. Biz Sami Yen'in kırık koltuklarından sahaya bakarken, hatta tam da göt tarafından, anla işte Eski Açık'tan. Çamurdaki domuzlar gibi mutluyduk be abi. Kırmızı koltuklarda sapsarı çocuklardır. Orda büyüdük, ötesi yok! Eski Açık Sarı Desene'nin öyküsü o malum belgeselden daha fazlasıdır. Halen daha şansın var, öykümüzün bir parçası olabilirsin. Veda sezonunda, gel buyur, benim diyen takımların tarih olduğu, nasıl ki Prekazi, nasıl ki Hagi, öyle perişan Monaco, öyle çaresiz Bilbao; işte öyle Galatasaray!
Doğu'nun bağrından kopan en güzel şeysin be Cimbom'um, şu saatte bile aklıma düşmenin nasıl bir nedeni olabilir kalb'den başka?..
28 Temmuz 2010 Çarşamba
23 Temmuz 2010 Cuma
Sine - Oyuncak Adam
Ntv Spor ekranlarından, ve tabii Radio Eksen'den tanıdığımız bir isim Sine Büyüka. Müzikle pek haşır neşir. Ve hatta tutkunu müziğin. Bir gün prodüktör koltuğundan albümler sunması bizlere, hayali. Umarım müzik sektöründe kalıcı izleri olur. Şimdi biraz da Oyuncak Adam'dan bahs açmalı. Şarkı elektronik temeller üzerine kurulu, ama işin pop öğeleri de mevcut. Ki bana kalırsa albüm genelinde farkındalığı olan şarkılar da dinleyeceğiz. Oyuncak Adam'ın klibini çok doğal buldum, sözleri de cana yakın, daha aşkvari, daha kıpır kıpır. Şarkının altyapısı ve sözleri Sine'ye ait olup, düzenleme işini Toni Cottura üstlenmiş. Klibin yönetmeni ise Dağhan İş. İlk etapta beni meraklandırdı Oyuncak Adam. Bu önemli bir done. Albüm çıksa da dinleyip notlarımı alsam diye bekliyorum şimdilik...
6 Temmuz 2010 Salı
Evet bugünlerde biraz siyaset ehli çocuklar olduk; ajans#1
"Hakikaten şu coğrafyada Kürt sorunu hiç mi çözülmeyecek? Gerçi bu sorunun konuşulmadık nesi kaldı ki? Bir tarafın çözümü, diğer taraf için sorun olmayı sürdürdükçe, en “demokratik” tartışmalar bile tıkanıyor işte. Çözüm elbette bu çatışmada iki tarafın, yani hem devletin hem PKK’nin yenik sayılabildiği, çatışan tarafların zafer kazanamadığı bir noktada elde edilebilecek. İşte o zaman Türklerin ve Kürtlerin kardeşçe birliği kazanılabilecek.
Devlet/hükümet ile Kürt halkı arasında tarihi yıllar öncesine dayanan çelişkide devrimcilerin tavrı belli: Ezmeyin şu insanları! Zulmetmeyin! Bırakın özgür olsunlar, bırakın “kendileri gibi” yaşabilsinler... Zulmetmeyin, cehennemde yaşatmayın ki BDP milletvekili Nezir Karabaş da “Eğer savaşı sürdürürseniz, iddia ediyorum, yemin ediyorum, Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek” diyemesin.
Öte yandan, şayet “çözüm mercileri” hâlâ Kürt sorunu ayrı, PKK sorunu ayrı noktasındaysalar... Öyleyse, Kürt sorununu Kürtlerle çözsünler... PKK sorununu da, çözebiliyorlarsa, PKK ile çözsünler. Ama aklı yeten, artık net şekilde şunu görüyor: PKK’nin tüm talepleri sistem içi talepler! Sistem içinde şu ya da bu şekilde karşılanabilir talepler."
Melih Pakdemir - Vah lımın, bırindarım (BirGün)
Devlet/hükümet ile Kürt halkı arasında tarihi yıllar öncesine dayanan çelişkide devrimcilerin tavrı belli: Ezmeyin şu insanları! Zulmetmeyin! Bırakın özgür olsunlar, bırakın “kendileri gibi” yaşabilsinler... Zulmetmeyin, cehennemde yaşatmayın ki BDP milletvekili Nezir Karabaş da “Eğer savaşı sürdürürseniz, iddia ediyorum, yemin ediyorum, Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek” diyemesin.
Öte yandan, şayet “çözüm mercileri” hâlâ Kürt sorunu ayrı, PKK sorunu ayrı noktasındaysalar... Öyleyse, Kürt sorununu Kürtlerle çözsünler... PKK sorununu da, çözebiliyorlarsa, PKK ile çözsünler. Ama aklı yeten, artık net şekilde şunu görüyor: PKK’nin tüm talepleri sistem içi talepler! Sistem içinde şu ya da bu şekilde karşılanabilir talepler."
Melih Pakdemir - Vah lımın, bırindarım (BirGün)
25 Haziran 2010 Cuma
DJ Fonetik - Naturalness of the Mechanism (2010)
Ülkemizde son zamanlar aşılmakta olan fakat hala tam aşılamamış, keza eskiden elektronik müzik deyince bütün çağrışımların yüksek tempolu techno veya türevi müziklere gitmesi sorunsalı. Günümüzde yavaş yavaş electronica başlığı altında daha düşük tempolu, biraz daha içe dönük, derinlere inen ve nitelik bakımından biraz daha sanatsal işlerin olduğu müzikler ortaya çıkmaya başladı. Buna son örnek olarak yeni dinlediğim bir albümü vererek başlamak isterim. Sanatçımızın ismi Fonetik ve prodüktör olarak alternatif düsturu olan bir isim. Bir kaç araştırmadan sonra kendisi hakkında bir kaç bilgi edindim. Diskografisi çok kabarık biri değil ama yaptığı her işte insanı cezbeden nüanslar yakalayan ve gelecekte çok iyi işlere imza atacağını hissettiren bir isim. İlk olarak 2009 yılında Amerika'dan Viro The Virus adlı rapçi ile çalışarak "Bud, Sex, and Beers Volume 1" adlı albümüne konuk sanatçı olarak girmiş. Ardı sıra bu sene içinde Türkiye'nin underground rap vokallerinden Raziel Nisroc'un Ritüel adlı kısa çalar albümüne "Jargon" ve "Raylar" adlı iki altyapı vermiş kendisi. Buraya kadar anladığımız, Fonetik'in hiphop ile yakın ilgisi olduğu. Fakat son albümünü dinleyince elektronik müziğe de çok iyi uyum sağladığı hatta ana dalının bu olabileceğini hissettirdiği bariz ortada.
Lafı fazla uzatmadan kendisinin ilk instrumental albümü olan "Naturalness of the Mechanism" adlı albümü hakkında bilgi vermek isterim. Albümde karanlık ve buğulu bir hava var ama aynı zamanda ritmik bir irade ve dinamizm yok değil. Sanki içten içe seni üzmek istiyor ama bir yandan da umut vermek isteyen tınılar bütünü. Tarzlara inildiğinde downtempo, IDM ve ambient stillerini içeriyor diyebiliriz. Yalnız ben ucundan köşesinden post rock çağrışımı yapmadım desem yalan olur. Yer yer disstortion gitarlar, genelde parçaların çıkış yaptığı bölümlerde bateriler ve yüksek sesli ziller kullanmış Fonetik. Albümde "Cracked Mind", "Childhood Delusion", "Insomniac" ve "Puppet Planet" en beğendiğim parçalar arasında yerini aldı.
Vokal kullanılmadan bir parçanın lisanının sadece armonilerden ibaret olduğunu varsayınca, betimlenmek istenen tabloyu yaratmak bir müzisyenin müzik kurgusunu çok iyi yapabiliyor olmasını gerektiriyor olsa gerek. Bu bağlamda "Insomniac" adlı parça dediklerimi özetliyor, kendisi kesinlikle uykusuzluğun tınılara yansımış hali. Buna hiç şüphe yok. Altyapıdaki o saat tıkırtıları, geçmek bilmeyen dakkalar olmuşken, diğer bir yandan müziğin o uyuşturucu etkisi yapan saykik sesler bütünlüğü resmen "Insomniac" eşittir bu müziktir demek istiyor. "Puppet Planet" ise sizi 7 dakika boyunca koltuğunuza yapıştıracak albümün lokomotifi resmen. Hızlı koşan, duraksayan, yorulup dinlenen ve tekrar koşmaya başlayan, insanı farklı galaksilere yolculuk yaptıran ve sentetik tınıların nesnelliği diyesim geliyor. Albümün ismi zaten bunu anlatmıyor mu? Bir yanda tuşlu akustiklerin başını çeken enstrümanlardan piyano, yaylılardan keman ve diğer yanda synthesizer sesleri, elektronik davul setlerinin dizilimi, efektler ve "Naturalness of the Mechanism" adının albüm içinde yatan anlamı.
@ Last.fm
@ MySpace
@ Download
@ HiphopLife
Lafı fazla uzatmadan kendisinin ilk instrumental albümü olan "Naturalness of the Mechanism" adlı albümü hakkında bilgi vermek isterim. Albümde karanlık ve buğulu bir hava var ama aynı zamanda ritmik bir irade ve dinamizm yok değil. Sanki içten içe seni üzmek istiyor ama bir yandan da umut vermek isteyen tınılar bütünü. Tarzlara inildiğinde downtempo, IDM ve ambient stillerini içeriyor diyebiliriz. Yalnız ben ucundan köşesinden post rock çağrışımı yapmadım desem yalan olur. Yer yer disstortion gitarlar, genelde parçaların çıkış yaptığı bölümlerde bateriler ve yüksek sesli ziller kullanmış Fonetik. Albümde "Cracked Mind", "Childhood Delusion", "Insomniac" ve "Puppet Planet" en beğendiğim parçalar arasında yerini aldı.
Vokal kullanılmadan bir parçanın lisanının sadece armonilerden ibaret olduğunu varsayınca, betimlenmek istenen tabloyu yaratmak bir müzisyenin müzik kurgusunu çok iyi yapabiliyor olmasını gerektiriyor olsa gerek. Bu bağlamda "Insomniac" adlı parça dediklerimi özetliyor, kendisi kesinlikle uykusuzluğun tınılara yansımış hali. Buna hiç şüphe yok. Altyapıdaki o saat tıkırtıları, geçmek bilmeyen dakkalar olmuşken, diğer bir yandan müziğin o uyuşturucu etkisi yapan saykik sesler bütünlüğü resmen "Insomniac" eşittir bu müziktir demek istiyor. "Puppet Planet" ise sizi 7 dakika boyunca koltuğunuza yapıştıracak albümün lokomotifi resmen. Hızlı koşan, duraksayan, yorulup dinlenen ve tekrar koşmaya başlayan, insanı farklı galaksilere yolculuk yaptıran ve sentetik tınıların nesnelliği diyesim geliyor. Albümün ismi zaten bunu anlatmıyor mu? Bir yanda tuşlu akustiklerin başını çeken enstrümanlardan piyano, yaylılardan keman ve diğer yanda synthesizer sesleri, elektronik davul setlerinin dizilimi, efektler ve "Naturalness of the Mechanism" adının albüm içinde yatan anlamı.
@ Last.fm
@ MySpace
@ Download
@ HiphopLife
Applescal - A Mishmash Of Changing Moods (2010)
Farklı görünüşü ve genç yaşıyla Hollanda'nın yeni nesil prodüktörlerinden biri olan Applescal yahut gerçek adıyla Pascal Tertapen yeni albümüyle tekrar bizlere selam durdu. Geçen yılki debut albümü A Slave's Commitment'in ardından bu yıl yine aynı label'dan yeni albümü A Mishmash Of Changing Moods'u piyasaya sürdü. Label demişken Pascal'ın Traum Schallplatten'le çalıştığını not düşelim. Yaptığı müziği karmaşık bulmakla beraber melodi sever biri olarak böyle karmaşıklığa can kurban olsun demekten de çekinmiyorum. Havada electronic kokusu var, ama minimalliğinden taviz vermiyor. Sonra yanına bir techno yanaşıyor ufak ufak. We love techno diye haykırıyoruz sonra, tutamıyoruz kendimizi. Bu genci daha süslü nasıl anlatırım hiç bilmiyorum. Amsterdam'da yaşayan Applescal'ın müzik tutkusu çocukluğuna dayansa da yaşı itibariyle öyle ahım şahım bir profesyonel geçmişe sahip değil. 23 yaşındaki birine göre arkasında hayli iyi işler bıraktığını vurgulamak da şart tabii. Olayın güzel yanı ise bu işlerin daha da artacak gibi görünmesi. 14 şarkılık A Mishmash Of Changing Moods'un debut albüm nazarında farklı ve benzer yanları mevcut. Yine yer yer breakbeat'ler eşliğinde downtempo vurgusunu yiyorsunuz, ambient sürecini yaşadıktan sonra dans ritimleri aklınızı başınızdan alıyor. Bir garip yani, melodilerin içinden nasıl geliyorsa öyle. Albümden The Key Of Genes, Roofs Of Heaven ve Observing Enlightenment benim vazgeçemediklerim.
@ Official
@ MySpace
*Yazı Bant 60. sayıda konuşlandı sanki.
@ Official
@ MySpace
*Yazı Bant 60. sayıda konuşlandı sanki.
8 Mayıs 2010 Cumartesi
White Hinterland - Kairos (2010)
İki yıl öncesinden kulağıma çalınan bir isimdi White Hinterland. Pek üzerinde durmamış olacağım ki bu yeni albümüyle yeniden sarılıp sarmalandım kendisine. 2006 yılında Wind-up Canary, 2008’de Phylactery Factory ve şimdi de Kairos. Casey Dienel & Shawn Creeden ikilisinden oluşan grubumuzun vokal yükünü 85 doğumlu yetenekli hanımcağız Casey çekiyor. Portland’tan kendileri. Bu yılın mart ayında Kairos'u servis ettiler. 10 şarkılık haznesi olan albümümüz belli bir kimliğe bürünmüş mü tartışılır. Zira grubun eski albümlerindeki belli kalıplar yerine daha rahat, sakin ve ferah bir hava hakim Kairos’ta. Deneyselliği ve minimalist bakış açısını unutmamak lazım. Ama tüm bunlardan önemlisi Casey Dienel’in uçsuz bucaksız vokal kabiliyeti. "Güzel sesimi, daha iyi nasıl kullanabilirim ki?" diye oldukça düşünüp taşınmış anlaşılan. Ama değmiş yani, netice pek olumlu. Yeni bir melek sesli vokalistimiz oldu, sevinçliyiz. Damağımızda fazlasıyla indie/elektronik pop tadı bıraksa da elektronik darbelerden fırsat buldukça folk pop’a bile kayıyor albüm. Kalp atışını andıran ritimler, az ve öz piyano tuşları, synthesizer'la ortaya çıkan çok uluslu frekanslar ve en dipten gelen baslar. Icarus, Moon Jam, Bow & Arrow, Amsterdam ve Magnolias ise albümün olmazsa olmazları.
23 Şubat 2010 Salı
11 Şubat 2010 Perşembe
Dessa - A Badly Broken Code
2010'un Şubat ayını adımladığımız şu günlerde Dessa bizler için A Badly Broken Code adında bir albüm seslemiş. İyi de etmiş. Albümün duyurusunu tee Dixon's Girl parçasıyla almıştım ben. İyi ve güzel bir albümün yolda olduğunu tek bir şarkısıyla bile hissettirmişti bize Dessa. Ahh güzel Dessa. Peki kimdir bu Dessa? Bu soru birçok yanıtı da beraberinde getirebilir, lakin kendisiyle tanışıklığımın False Hopes isimli albümle olduğunu söylemeliyim. Ve tabii Doomtree tayfasıyla olan tanışıklığım, Dessa'yla ilişkilerimin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Bilinmesi gerekenlere şu da eklenmeli; Dessa'nın debut albümüne kadar birkaç toplama albüm ve EP çalışması oldu. Fakat profesyonel bir albüm bazında ilk solosunun A Badly Broken Code olduğunu söyleyebilirim. Sonra Dessa için tanımlamalarımız şöyle devam edebilir; bir mc, başarılı bir bayan vokal, bir öğretmen ve iyi bir söz yazarı. Sanırım iyi bir şarkıcıda olması gerekenlerin fazlası var noksanı yok kendisinde. Bu güzel kadın bize Minneapolis semalarından el ediyor, görmezden gelmiyoruz biz de. Az önce Doomtree ismini attık ortaya, ama ses vermedik. Akıllarda soru kalsın istemem. Şöyle ki; özellikle hip hop tekelinde Doomtree ismini duymayan insan pek azdır. Zira önemli sanatçıları bünyesinde tutan bir oluşumdan bahsediyoruz. Kimler mi var? Dessa ile birlikte P.O.S, Paper Tiger, Lazerbeak, Cecil Otter, MK Larada ve dahası bu oluşumun bir parçası. Ortak albümleri ve konserleri oluyor, aynı yörenin evlatları hepsi. Albümümüzün mutfağında bu saydığım isimlerin birçoğu bulunuyor mesela. Biliyorsunuz ki, bir albümün prodüksiyon kısmı ilgili albümün başarısını pozitif veya negatif yönde %100 etkiler. Bu güzel ekip sayesinde artı hanemiz dolup taşıyor A Badly Broken Code'da. Gerçi düet listesinde isimleri geçmiyor ama olsun, böyle de iyi böyle de güzel.
Doomtree'yi iyi yansıtan bir isim Dessa. Ortaya çıkan müzik salt hip hop değil, temelleri hip hop'a uzansa da çeşitliliği fersah fersah geçen bir albüm, ve onun yansımaları. Bir nevi evrilme yaşanıyor, tanık olmak pek güzel. Tabii bunda Dessa'nın vokal kabiliyeti çok çok önemli bir unsur. Akılda kalıcı kafiyeler, ara ara yükselen sert & hızlı nakaratlar ve tüm bunların yanında o bahsini ettiğim vokal yeteneğinin bir getirisi olarak şarkı içindeki inanılmaz geçişler. Bu geçişler tek bir şarkıyla da sınırlı değil üstelik. 15 şarkılık bir albümden bahsediyoruz ve tüm şarkılarda çoğulu kapsayan bir durum bu. Dessa; melankoli kokan, kırılgan bir kız çocuğu olarak karşımıza çıkabildiği gibi, bunun tam zıttı bir şekilde tezahür edip sert bakışlı rapper kimliğiyle de selamlayabiliyor bizleri. Hayran olmamak elde değil inanın. Ve tam da bu noktada, bir arkadaşım kendisini Sage Francis'e benzettiğini vurgulamıştı. Ben de altını çizmeliyim bu noktanın, özellikle söyleyiş tarzında kimi benzerlikler göze çarpıyor bu ikili arasında. Ama bir Sage Francis albümü kalbimizin en derinlerine inemezken, Dessa bunu bonus olarak başarıyor, hiç acımıyır. Üstüne para da istemiyor, sevgilerimizi ataçlıyoruz kendisine. Başka ne yapabiliriz ki? Albüm tümden iyi olsa da öne çıkan parçalar var illaki. Matches to Paper Dolls bunlardan ilki, dinlemekten bayılsam da asla bıkmayacağım, bıkamayacağım bir parça. Mineshaft II'da bir altyapının hakkı nasıl verilir, bir nakarat nasıl kotarılır anbean yaşıyorsunuz. Dixon's Girl'ün sadece klibini izleyin diyorum, gece lambanızı yakın ve avuçlarınızı karlara teslim edin. The Chaconne güzel bir düetleme. Into the Spin ise kesinlikle uykuya yatırır gözlerinizi. Crew'e eşlik etmeden duramıyorum, sesim yan komşuyu rahatsız ediyor... Velhasıl güzellikler bekliyor sizi, bir an önce kapıyı aralayın, naz etmeyin.
@ Official
@ MySpace
*Yazı Bant 58. sayıda konuşlandı sanki.
7 Şubat 2010 Pazar
Burial - Archangel
Bir şarkıyla hayatı yeniden anlamlandırıp, yeni baştan ağlayıp, yeni baştan gülmeye başlayabilir misiniz? Ben başlamıştım.
"Holding you, good at being alone, good at being alone, good at being alone. Loving you, good at being alone, good at being alone, good at being alone. Kissing you,
tell me how can you, tell me i belong, tell me i belong..."
1 Şubat 2010 Pazartesi
Raziel Nisroc - Ritüel EP
Abstract hip hop müziğin ülkemizdeki başarılı temsilcilerinden ve savunucularından birini sizlere takdim etmek istiyorum. Kendisi uzun zamandır müziğe ara vermiş gibi dursa bile aslında sürekli piyasayı takip eden ve müzik adına yaşanan gelişmeleri yakından izleyen birisi. Vakti zamanında Sert Ünsüzler EP (2005) ve Mekan-ı Cehennem LP (2006) gibi çalışmaların altında imzası bulunan ve rap camiasının da takdirini kazanan bu yetenekli ve keskin sözlü müzisyenimizin adı Raziel Nisroc. Tanım cümlelerimizden sonra kendisinin geçtiğimiz ay çıkardığı ve aynı zamanda 2. solo albümü olan Ritüel EP'den bahsetmek istiyorum. Albümün çıkmasını baya uzun bir süre bekledik, ve nihayet zahmetli bir serüveni geride bırakarak kulaklarımıza misafir oldu Ritüel EP. Raziel'in bu yeni çalışması toplamda 6 şarkıdan oluşuyor, ve sadece bu 6 şarkı Raziel adına bir değişimin, bir bakış açısının ana fikrini bizlere yansıtmaya yetiyor. Doğru duydunuz, müziğe doğru atılmış bir bakış açısı var burda. Bu bakış açısı, albümü dinleyip sindirdiğinizde Raziel'in müziği adına belli tabuların oluşması veya yıkılması adına bir başlangıç olacaktır!
Aslında bazı dinleyicilerinin Raziel'i özellikle de Mekan-ı Cehennem albümündeki gibi hatırladığını ve dahası halen de öyle görmek istediğini biliyorum. Albüme gelen yorumların bir kısmı o yönde çünkü. Ama şunu unutmamak lazım. Müzik bir kısır döngüye girdi mi, işlevini yitirmeye de başlamış demektir. Burda tarzlardan ve genel anlamda müzik sound'undan bahsediyorum. İşin bir de rap müzik boyutu var tabii. Ülkemizde rap müzik ve uzantıları asla belli bir kalıbın ötesine geçemedi, bugün sokakta birine "rap nedir" diye sorsanız alacağınız cevaplar (şarkıcı isimleri, tanımlamaları vs.) üç aşağı beş yukarı aynı minvalde olur. Burda dinleyici kadar müzisyen, yani üretici kesim de suçludur. Bugün "Türkçe Rap" takısı giyen müziklerin/müzisyenlerin halen daha dergilerde (Reset candır) tek slot bile yer bulamamasının nedenleri de o sokakta verilen cevaplarda gizlidir aslında. Peki Raziel ne yaptı? Önce denedi. Ritüel EP bu anlamda bile takdir edilmesi gereken bir çalışma. Denemek ve bakış açısını dinleyicilere sunabilmek. Burda teknik anlamda ya da tamamen müzikal anlamda %100 verim alınamamış veya dinleyicilerin beğenisi kazanılamamış olabilir. Ama bu albüm, ileriki süreçler için atılmış koca bir adımdır. Bunu böyle okumak ve değerlendirmek gerekli. En azından aklıselimlerin yapacağı budur. "Ben yaptım oldu" değil, "ben denedim oldu" mantığıdır bu biraz da. Her neyse.
Albümün iç hatlarına geçecek olursak, benim dikkatimi en fazla çeken parça "Jargon" oldu. Sound olarak farklılığın yanı sıra bilindiklikten uzak bir yapısı var. Yani buralarda kolay kolay rastlamak mümkün değil bu tip şarkılara. Tarz olarak yurt dışında denenen şeylerin burada başarılı bir şekilde hayat bulabilmesi sevindirici. Tabii Jargon'un beat'ini üstlenen DJ Fonetik'e ek parantez açmalı. Raziel'e doğru bir yön göstermiş, teşekkürü hak ediyor gerçekten. "Suikast Notları" özellikle içerik olarak beklentilerden fazlasını verebilen bir şarkı. Son mix haliyle de değişik bir şekle bürünmüş. Daha dip bir beat üzerine hafif melankoli kokan (depresyon hırkanızı ihmal etmeyin), eski Raziel'den izler taşıyan bir şarkı gibi dursa da altyapının değişkenliği şarkıdan yine farklı tadlar almamızı sağlıyor. Ve bu noktada Raziel Nisroc'la sürekli ortak işlere imza atan Da Poet'i kutlamak gerekiyor. Aslında "Uzaylı" şarkısı için kutlamalıydım Da Poet'i. Zira daha basit bir döngüsellikle Raziel'in yine ortaya farklı şeyler dökmesini sağlamış. Vokal olarak oldukça üretken ve kabiliyetli bir isim olduğunu biliyoruz Raziel'in, ve bunu Uzaylı şarkısında bir kez daha kanıtlıyor kendisi. Şarkıdaki serkeşlik ve salaşlık hissi ise bonus adeta. Kompozisyon olarak da albümün en dikkat çekici şarkılarından ayrıca: "Galaksilerce sev beni Uzaylı!" Yine Fonetik'in imzasını taşıyan "Raylar" parçası şimdiden kült bir hava estiriyor dinleyiciler arasında. Şarkının altyapısı rahmetli Tanju Duru'nun, Duru Zamanlar albümündeki Raylar Boyunca'ya ait. Şarkıyı sesleyen isimse güzel insan Sumru Ağıryürüyen'di hatırlanacağı üzre. Bu vesileyle onlara selam etmek pek güzel olmuş. "Esperanza" şarkısına baktığımızdaysa storytelling havasının Raziel'e ne denli yakıştığını görebiliyoruz, hatta dinlerken aklımızda ufak klipler çekiyoruz Esperanza'ya. Son olarak "Fünye" parçasına değinecek olursak bolca mesaj içerikli bir hale bürünmüş, nakaratı özellikle can yakıyor!
Toparlamak gerekirse; düşük ritimde kovalanan abstract melodilerin hip hop temasıyla buluştuğu, çeşitli vokal denemelerin deneysellikle yarıştığı, tarz olarak basmakalıp olmayıp daha yaratıcı ve farklı kesimlere de hitap edebilecek bir sound'un ortaya çıktığı, lirikal olarak belli bir seviyeyi yakalayıp buna içtenlik duygusunu eklemeyi başaran, ve tüm bunların paralelinde farklı kompozisyonların güzel bir sesle can bulduğu kaliteli ve tadımlık bir albüm olmuş Ritüel. Alternatif şeyler arayanlar ve Raziel'i yeniden keşfetmek isteyenler hiç zaman kaybetmesin, doğruca müzisyenimizin web sitesine ve myspace sayfasına koştursunlar efenim. Keyifli dinlemeler.
@ Official
@ MySpace
●İş bu yazı Reset 51. sayıda konuşlanmıştı sanki.
29 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)