-->

26 Mayıs 2009 Salı

Emily Wells

Müzik adına yeni yazımı güzel bir isim etrafında yoğunlaşarak tuşluyorum. 2009'un soğuk Şubat gecelerinin birinde tanıma fırsatı bulduğum bir isim Emily Wells. Amerikalı bir şarkıcı. Oysa ben kendisini tanıyıp müziğine kulak verene dek onun 2 adet albümü ve çeşitli çalışmaları vardı piyasada. Ne talihsizlik ama! Yaptığım ufak çaplı araştırmalara göre kendisi ülkemizde bile çok gün yüzüne çıkan bir isim değil. Anladığım kadarıyla Emily Wells dinleyenler bu işi genelde gizli kapaklı yapıyorlar ve keyfini tek başlarına sürüyorlar bu güzelliğin. Emily’nin söylediklerine bakılırsa henüz genç yaşta büyük plak şirketleri tarafından keşfediliyor, ancak o bu plak şirketleriyle çalışmak yerine müziğini kafasına göre şekillendirmeyi daha uygun buluyor. Ondaki indie hevesi, müziğine olan saygımı da üst katmanlara çekiyor haliyle. Dünya yıldızı olmak yerine, seçkin kulaklarda kalıcı bir yer edinmek istemesi önemli ve örnek bir duruştur. Nina Simone, Bob Dylan, Björk ve Outkast gibi farklı kutuplarda gezinen isimleri beğendiğini ve onlardan ilham aldığını da açıkça belirtiyor Wells. Bir de biyografisinde "I love rap music and Vivaldi" gibi ilk başlarda hayli uyduruk bulduğum bir söz sarf ediyor. Bu sözü fazla kurcalamayıp albümlerine geçelim biz.

İlk albümüyle ikinci albümü arasında kesin bir farklılık olduğunu belirtmeliyim. 2006'da çıkan Beautiful Sleepyhead and the Laughing Yaks isimli ilk albümü, en düz tabirle daha romantik geliyor ikinci albümü dikkate alındığında. Nitekim sözlerin kırılganlığı piyano tuşlarıyla birleşince, gitar motifleri dingin bir Wells vokaline eşlik edince ve keman sesleri de en calıcı noktalarda peydahlanınca albüm küskün, duygusal ve aşk kokan bir hüviyete bürünüyor. Peki ben bundan şikayetçi miyim? Hayır, kesinlikle. Bir miktar hassaslık var şarkılarda hepsi bu. Tabii akıcı ve güçlü parçalar da var. View from a Blind Eye onlardan biri. Görmezden gelmeyin sakın, nakaratı fena halde sıcak. Waltz of the Dearly Beloved ile kendinizi 3/4'lük ritimlere kaptırıp bir de eş bulabilirseniz karşınıza, güzel bir dansla süslemiş olursunuz şarkıyı. Belki az biraz da şarap açarsınız yanına. Daha fazla hareket isteyenler içinse 1000 Years War parçası bire bir. My Tin Car gibi es geçilmemesi gereken ve listenize her türlü girebilecek şarkıların olduğunu da hatırlatayım bu albüm için.

Şimdi gelin arta kalan cümlelerimizi The Symphonies: Dreams Memories & Parties albümü için kuralım. 10 parçalık senfoninin en önemli unsuru tabii ki de canlılığı ve kompaktlığı. Bir an için kendinizi açık hava konserinde hissedebilirsiniz hatta, o derece iddialı. Albümün sivrilmesinde rol oynayan başka etkenler de var tabii. Bolca keman, çocukluğumuzu hatırlatan ksilofonla desteklenmiş ritimler ve indie folk’un olmassa olmazlarından yaylı çalgılar. Bu kadarla kalsa yine iyi, ama hayır bu defa da melek sesli kadın devreye giriyor. Kemanıyla eşsiz ve farklı melodileri insanın böğrüne böğrüne işliyor ustalıkla. Folk kültürünün albüme yansımaları çok başarılı. Bahsi geçen alt melodiler oldukça akustik ve bu durum tabandan yüzeye doğru çıkarken bir bütünlük arz ediyor. Albümün yer yer klasik müziğe de göz kırptığını söylemeden geçmeyelim. İllaki albümde öne çıkan parçalar var. Symphony 1: In the Barrel of a Gun, Symphony 3: The Story, Symphony 6: Fair Thee Well & the Requiem Mix ve Symphony 10: Could This Really Be the End? bunlardan birkaçı. İkinci albümün ıskalanmaması gereken şarkılarından biri de 7 numaralı çalışma. Ufaklıkları uykuya, yetişkinleriyse düşe yatırabilecek kadar güçlü bir şarkı. Albümü dinlemeyi kafasına koyan arkadaşlara önerimdir. Size verilen şekilde yani 1'den 10'a doğru şarkıları sabırla ve sırayla dinleyiniz. Albümün bütünlüğünü daha derinden hissetmenizi sağlayacaktır bu emin olun! Emiliy bu albüm için neredeyse bir yılını harcadığını vurguluyor. Ama netice olağanüstü. Dinledikten sonra siz de hak vereceksiniz bana.

Son olarak Emily’nin hip hop'ın efsanevi isimlerinden Biggie'nin "Juicy" adlı parçasını yorumladığını gördüğümde ortama bir miktar gülümseme bırakmıştım. Onun rap'i sadece sevmekle yetinmeyip gayet başarılı bir şekilde icra ettiğini görmek hoşuma gitmişti çünkü. Ee sonra haliyle Emily’nin başlarda vurguladığım ve pek de önemsemediğim sözüyle yüzleşmem gerekti. Şimdi kasedi başa sarıp bana "Emily Wells kimdir" derseniz, size kalın puntolarla "She loves rap music and Vivaldi" cevabını veririm. Şunu da unutmamak gerek. Wells’in özellikle 2. albümünde yarattığı harikaları gösterecek olan kulaklığınızdan fışkıran tek bir parça değil, müzik çalarınızda daimi yer edinecek olan o dopludolu 10 şarkıdır. Bu yetenekli ismin albümlerini el üstünde tutun ve kulaktan kulağa paslaşadurun. Unutmayın ki müzik paylaştıkça güzel.

Emily Wells @ My Space
Emily Wells - View from a Blind Eye
Emily Wells - Symphony 6: Fair Thee Well & the Requiem Mix