30 Haziran 2009 Salı
Shutter
Uzun süredir şehir dışında olduğum için biraz aksattım buraları. Ama güzel bir filmle telafi edeceğim bu durumu:) Yazımın içeriği tek bir filmi yansıtsa bile, korku severlerin hoşuna gidecek bir yazı olduğunu peşinen söyleyebilirim. Evet bir korku filmi tanıtmak istiyorum. Benim süzgecimden geçer not almış bir film. İsmi Shutter. 2004 Tayland yapımı. Günümüzde korku filmi denince akla hep Uzak Doğu gelir. Gelmesi de doğrudur aslında. Bu doğruluk filmlerde yer edinen klişelerle de süslüdür. Çünkü çoğu kişinin korku filmi dendiğinde ezbere saydığı bir The Ring filminde korku adına neler kullanılmışsa, Shutter'da da bu böyledir. Aslında korku filmi dendiğinde ilk Ringu serisini yazmak istemişidir hep. Ama başta söylediğim gibi vakit sıkıntısı yüzünden seriye zaman ayırmam pek de mümkün değildi. Neyse konuyu toparlayalım. Shutter filmine haksızlık etmek istemem çünkü. Eleğin üst tarafında kalan bir filmdir benim görüşümce Shutter. Film, üniversite öğrencisi olan bir fotoğrafçı gencin yaşadıklarını konu alıyor. Gencimizin aslında normal görünen ama bir o kadar hatalı parçaları olan hayatının, çok hızlı bir biçimde sona yaklaşmasını acıklı ve teredütdütlü bir şekilde izliyoruz. Özellikle final sahnesini görüpte bu acıklı ifadesini kullanmamak olmazdı tabii. Karşı tarafta ise hem delice seven hem de şiddetle nefret eden bir kadın var. Perdemizde intikam sesleri yükseliyor doğru bildiniz. Acı ve acıklı bir intikam. Sonuçta olay örgüsü son derece iyi. İzlediğimiz her bir sanhe, bir önceki sahnenin bıraktığı izden yola devam ediyor. Bu yüzden de sıkıcılıktan fersah fersah uzak olan bir film çıkıyor karşımıza.
Filmin hikayesi de son derece iyi. Belli bir mantık düzeni var. "Bu niye böyle" sorusuna cevap bulabiliyorsunuz rahatlıkla. Yanılmıyorsam geçen yıl filmimizin ikincisi Amerikan yapımcılar tarafından çekildi. Onu izleme fırsatım olmadı, ama aslı kadar etkili olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Söylediğim klişelere ve bilindiklere rağmen film, damağınızda bir nebze gerilim hissi bırakıyor Shutter. Bunu da sanırım senaryonun güzelliğine, filmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine ve ritmine borçluyuz. Yönetmenleri es geçmeyelim. Genelde birlikte çalışan iki isim çıkıyor karşımıza. Banjong Pisanthanakun ve Parkpoom Wongpoom. Genç ve başarılı yönetmen sıfatını bir filmle bile olsa hak ediyorlar. Senarist başlığında da karşımıza çıkan Banjong Pisanthanakun'a bu defa eşlik eden isim Sopon Sukdapisit. Film hakkında yazmaya başladığımda, Shuter'ı 2 yıl önce bir gece yarısı arkadaşlarla cümbür cemaat izlediğim aklıma geliyor şimdi. Malum korku filmlerini ailecek izlerseniz sizde yaratacağı etkiyi de minimize etmiş olursunuz. O yüzden filmin tam manasıyla hakkını vermek için yalnız, yapayalnız izleyiniz. İyi korkular:) Pardon iyi seyirler hepinize.
Shutter @ IMDb
28 Haziran 2009 Pazar
Hatırlat da Haziran'ın Sonlarında Çocukluğumu Yakalım
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-Senegalliler dahil değil
Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
-Yoksa seni rahatsız mı ettim?
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-Freud diye bir şey yoktur.
Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
-Haydi iç de çay koyayım.
*Ah Muhsin Ünlü
26 Haziran 2009 Cuma
Michael Jackson
Galata Saray Dergisi #80
Kapakta Rijkaard olunca dergi tükeniyor haliyle. Dergiye yetişemeyenler için ayrıntı linki vermiş olalım.
Los Angeles Lakers vs. Orlando Magic #05
16 Haziran 2009 Salı
Los Angeles Lakers vs. Orlando Magic #03 & 04
Bir süredir özel işlerimle meşgul olduğum için yazamadım buraya ama maçları izlemeyi ihmal etmedim tabii. Mahalli sınırlar içine de girince kısaca bir şeyler anlatayım. Özellikle serinin 3. maçını izledikten sonra Orlando'nun kupaya uzanabileceğini ciddi ciddi düşünmüştüm. Ama düşünceler de bir yere kadar. 108-104'lük galibiyette yeni dolar figürümüz 18 sayıyla oynadı bilgisini de düşelim. Serinin 4. maçında yine uzatmaya giden maçı 99-91 Los Angeles Lakers kazandı ve bir anlamda seriye noktayı koydu. Bu maçta beni üzen milli gurur Hedo'nun 25 sayısının çöpe gitmesiydi. Gerçi çöpe gitmez Hidayet'in bu performansı. Onu da transfer sezonunda göreceğiz zaten.
7 Haziran 2009 Pazar
Los Angeles Lakers vs. Orlando Magic #01 & 02
Yazık oldu. Sıcağı sıcağına 2. maç için söylemiş olalım bu cümleyi: Yazık oldu. İlk maçta attığı 40 sayıyla durdurulamayan bir Kobe Bryant vardı, tamam dedik, kıstık sesimizi. Ama ikinci maçta çok trajik bir son oldu Magic ve Hedo için. İkinci maçın ikinci yarısında takımın en iyisi olan Hidayet Türkoğlu, attığı 22 sayının yanı sıra son saniyelerde Kobe'ye yaptığı jeneriklik blok sayesinde 88-88 giden maçta avantajı ve topu takımına kazandırdı. Ama onun güzel asistini Courtney Lee ıskalayınca maç uzatmaya gitti. Ve uzatmalarda skor ev sahibine döndü: 101-96. Genel bazda özellikle ilk yarıda Orlando'yu maçta tutan Rashard Lewis'in 34 sayısı da geri dönüşüme gitmiş oldu haliyle. Staples Center'da oynanan iki maçı da kazanmasını bilen LA seride durumu 2-0 yaptı. Şimdi 3 maç üst üste Quicken Loans Arena'da oynanacak. Bu 3 maçı da kazanması Şart Orlando'nun. Aksi halde bir maç sonra "win or go home" dönemi başlayacak Hidogiller için. Yukarıdaki fotoya bakıyorum da, harbiden çok muazzam bir blok be:) Herkesin haddine değil. Helal sana Türkoğlu!
6. Efsane Federer
6 Haziran 2009 Cumartesi
İlk Şampiyon Kuznetsova
Fransa Açık'ın ilk kupası Svetlana Kuznetsova'ya gitti. Kadınlar finalinde 1 numaralı seribaşı Safina yine büyük bir Grand Slam zaferi elde edemeden koltuğunda uzanmakta. Ve o bira göbeği cidden midemi bulandırıyor. Suratında artık kalıcı yer edinen, istediği hiçbir şeyi başaramayıp sinir küpüne dönen kız çocuğu ifadesi de cabası.
5 Haziran 2009 Cuma
Home
Bugünün Dünya Çevre Günü olması sebebiyle Ntv ekranlarından Home adlı güzel bir belgesel sunulacak. Ayrıntılara şuradan bakılabilir. Kaçırmayınız.
Home @ IMDb
Home @ IMDb
Frank Rijkaard @ Galata Saray
4 Haziran 2009 Perşembe
NBA Final Serisi
2008-2009 NBA Şampiyonu'nu belirleyecek olan maç programlarına göz atalım ve bugünkü maçı kaçırmayalım. Bol şans Hedo.
05 Haziran Cuma, 04.00, Los Angeles Lakers-Orlando Magic
08 Haziran Pazartesi, 03.00, Los Angeles Lakers-Orlando Magic
10 Haziran Çarşamba, 04.00, Orlando Magic-Los Angeles Lakers
12 Haziran Cuma, 04.00, Orlando Magic-Los Angeles Lakers
15 Haziran Pazartesi, 03.00, Orlando Magic-Los Angeles Lakers
17 Haziran Çarşamba, 04.00, Los Angeles Lakers-Orlando Magic
19 Haziran Cuma, 04.00, Los Angeles Lakers-Orlando Magic
2009 Roland Garros #03
Fransa Açık'ta artık son düzlüğe girildi. Erkeklerde yarı final, kadınlarda ise final eşleşmeleri şu şekilde:
Robin Soderling vs. Fernando Gonzalez
Juan Martin Del Potro vs. Roger Federer
Dinara Safina vs. Svetlana Kuznetsova
Kalın puntoya sahip isimler favorim ve kesin suretle evet Safina'dan nefret ediyorum!
3 Haziran 2009 Çarşamba
Nazım Hikmet
Kendisi hakkında çok şey okudum, çok şey dinledim. Kimilerinin yaptığı gibi fikirlerini yaşama amacım ilan etmedim asla. Bunu da sorgulamadım zaten, "bana göre değil" deyip geçtim. Tarihsel zamanda, yaptığı doğru ve yanlış şeyler olduğunu gördüm çoğunlukla. Ama ben daima edebi yönüyle hatırlamak istiyorum kendisini, öyle de yapıyorum zaten. Ölümünün 46. yılında blog'un arşivine sevdiğim bir şiirini yollayarak anmak istedim Mavi Gözlü Dev'i.
Yaşama Dair I
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
*Nazım Hikmet RAN
Yaşama Dair I
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
*Nazım Hikmet RAN
Adanmış Hayatlar
Galata Saray trübünlerinin efsanevi ismi Alpaslan Dikmen anısına hazırlanan bir site var. Adanmış Hayatlar isimli sayfanın öncelikli meselesi Alpaslan'a olan vefa duygusunu yaşatmak. Bir diğeri de Galata Saray yönetiminden "Alpaslan Dikmen Tribünü ve Alpaslan Dikmen Kombinesi" istemesi. Sonuç ne olur şimdiden kestirmek güç, ama bunlar güzel davranışlar. Desteksiz bırakmayın.
2 Haziran 2009 Salı
Hiphoplife Yeniden Yayında
Türkiye'den Hiphop Kültürü mottasıyla ailenizin ve browser'larınızın "olmassa olmazı ya da olur olmazı" Hiphoplife, bir süredir kapalıydı belirli sebeplerden ötürü. Müjdemiz odur ki artık açıldı. Yalnız belirli değişiklikler var. Sitenin ismi sabit olmakla beraber url'de ufak bir oynama yapıldı. Hiphoplife'ın aldığı ek artık "dot net" değil, "dot com dot tr". Lütfen bu güzide bilgiyi eşle, dostla, sevgiliyle, akrabayla paylaşın.
Hiphoplife @ Resmi Site
The Tonight Show with Conan O’Brien
Gün içinde aldığım en keyifli haber bu olsa gerek. Conan O’Brien yepyeni şovuyla ekranlara dönüyor. Aylar önce NBC'deki "Late Night with Conan O'brien" programını Jimmy Fallon'a devreden O'Brien, beni bir hayli üzmüştü. Geçen bunca zaman sonra anladım ki, ben bu adamı baya bir seviyorum. Özlemişim yahu cidden. Yeni programı The Tonight Show with Conan O’Brien, eski programı gibi yine e2'den izlenebilecek. Program, salıdan cumartesiye yani haftanın 5 günü saat 23:00'ten itibaren yayında olacak. O’Brien’ın ilk misafirleri komedyen Will Ferrell ve ünlü rock grubu Pearl Jam. Bu önemli bilgiyi de söylemiş olalım. Detaycılar ise resmi siteye göz atabilirler. Hoş geldin muhteşem saçlı Conan O'Brien ve iyi seyirler.
The Tonight Show with Conan O’Brien @ e2
1 Haziran 2009 Pazartesi
Schutzengel
Senle peygamberini inkar etmediğim din
Rakı şişesini kırmadığım meyhane
Ve tabutuna girmeye korkmadığım ölüm yokken
Beni nasıl unutursun? Yalnızım!
Birkaç hafta önce
Ömrümü yeryüzünden kesip çıkaran
Kızıl bir makastı dudakların
Hiç kimseydin! Cennettin! Lal!
Şimdi yeryüzüne şimdiye kadar uğramamış
Tüm kabusların kaç yaşında olduğunu bilen
Karanlık gecelerden de yalnızım!
Çok yalnızım!
Aşk, nur ein tag!
İstanbul
Novorossky
Zonguldak
*Jan Ender Can
Man on Wire
Sekizinci !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali sebebiyle ülkemize de uğramış bir filmden bahsedeceğim. Geçtiğimiz günlerde Ntv ekranlarından da izleyiciye sunulan Man on Wire. Teldeki Adam. "Yüzyılın Sanatsal Suçu" olarak tanımlanan filmimiz aslında bir belgesel. Gerçek bir olayı tüm detaylarına kadar anlatıp, bizlere yaşanan heyecanı hissettiren türden bir belgesel. Konumuzu ucundan toparlayarak anlatmaya başlayalım. Yıl 1974. Fransız bir genç, o zamanın en yüksek binaları olan New York'taki İkiz Kuleler'in arasına gerdiği ipin üzerine çıkarak, o devasa yüksekliğe aldırmadan ip üzerinde yürümeye başlar. Ve bu yürüyüş tam tamına 1 saati bulur. Philippe Petit yıllardır hayalini kurduğu şeyi en sonunda başarmıştır. İp cambazı daha sonra polislerin isteğiyle zoraki de olsa ipten iner. Tabii hemen akabinde yaptığı bu gösteriden dolayı polisler kendisini alıkoyar. Fakat akıl sağlığı bozuk şüphesi güdüldüğü için tutuklanmaz. İşin gerçeğinde kendisi akıl hastası değildir. Ama biraz çılgın olduğu gerçek! 411 metre yüksekliğe çıkıp bir ipin üzerinde yürümek, izleyenler için pek bir eğlenceli evet, ama ya bunu gerçekleştiren için ne ifade ediyor? Bu sorunun yanıtını da Philippe Petit belgeselimizde son derece tiyatral konuşmasıyla bizlere sunuyor. Petit'in olayların akışını anlatırken yaşadığı heyecan görülmeye değer. Peki İkiz Kuleler'e çıkmak kolay mıydı? Elbette hayır. Zordu, fakat engeller Petit'in arkadaşları sayesinde aşılmıştı. İkiz Kuleler'e güvenli giriş yapmak, en üst kata çıkmak, ipleri iki kule arasına germek ve benzeri detaylar el birliğiyle aşılmıştı. Belgeselimizi izlerken dikkat edilmesi gereken şeyler var. Örneğin Petit'in bu gösteriyi yaptıktan sonra Amerika'da kazandığı haklı ün, onda bazı şeyleri fazlasıyla değiştirmiş. Eski arkadaşlarını ve sevgilisini bir kenara itmiş açıkçası. Bu durum belgeseli izleyince daha net anlaşılıyor. Belki kimileriniz, "bu kadar kallavi bir iş yapan adamın buna hakkı vardır" diyebilirsiniz. Kişiden kişiye değişir tabii. Neyse siz gözden kaçırmayın bahsettiğim sahneleri. James Marshs'ın yönetmenliğini üstlendiği belgesel filmimiz, 2009 Akademi Ödülleri'nde "En İyi Belgesel" kategorisinde birinciliğe uzandı. Oscar'lı filmimizden hayata dair mesaj çıkarmak isteyenler için Philippe Petit şunları söylüyor: "Asla, asla deme ve başkaldırıyı sözcüklerle sınırlama, eyleme dök." Keyifli seyirler.
Man on Wire @ IMDb
Hiphop Style #05
Türkiye'nin Online Türkçe Rap Dergisi etiketiyle 2009 yılında yayın hayatına başlayan Hiphop Style, 5. sayısıyla okunmaya hazır. Beyaz Perde başlığı altında 2 adet film değerlendirmem de bulunmakta. Iskalamayınız.
Hiphop Style Dergisi 05. Sayı - Oku
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)